5. bölüm: işe yaramayan şeyler

757 103 85
                                    

Bunu yapabilmem ne kadar sürdü bilmiyorum, ama bir şekilde ağzımı açıp konuştum. "Burada ne işin var?"

"Ne demek burada ne işin var?" Sanki söylediklerim biraz bile mantıklı değilmiş gibi baktı bana. "Odana ilk defa gelmiyorum."

"Evet, bu doğru, ama ben içerde yokken ve seni içeri buyur etmemişken ilk defa geliyorsun."

Başıyla pencereyi işaret etti. "Bu kadar rahatsız olduysan çıkıp her zaman yaptığım gibi pencereni tıklatabilirim."

Başımı olumsuz anlamda salladım. "Bu hiçbir şeyi değiştirmez."

"Evet, çünkü değiştirmesine izin vermezsin."

Bir süre öylece ona baktıktan sonra iç geçirip dolabıma ilerledim. Dans etmek beni terlettiği için planım duşa girmekti. Dolabımdan Lady Gaga baskılı bol tişörtümü ve şortumu çıkardım. Kıyafetlerim elimde Seth'in önünden geçip gidiyordum ki kolumu yakalayıp beni durdurdu. Beni kendine doğru çekerken istesem de ona engel olmadım.

İlk önce elimdeki kıyafetleri alıp yatağın üstüne koydu, sonra güçlü elleriyle bileklerimi sardı. "Konuş benimle Prudence, sorun ne?"

Uzun boylu bir çocuk olduğu için oturuyor olmasına rağmen başımı biraz eğmem gözlerimizin buluşmasına yetti. "Odama izinsiz girip beni korkuttun, işte sorun bu."

"Özür dilerim," dedi yumuşacık bir sesle. "Niyetim seni korkutmak değildi. Sadece sana gelmek istedim."

Özrünü duymamış gibi yaptım. "Ayrıca Luke'a kötü davrandın."

"Ben herkese kötü davranırım, o neden bir istisna olsun ki?"

"Haklısın, bende kabahat," dedim ona, en çok da kendime kızarak. Sinirli bir şekilde kollarımı çekip ellerinden kurtarmaya çalıştım, ama bileklerimi o kadar sıkı tuttu ki bunu yapmayı başaramadım.

"Hey, sakin olur musun?" Elleri hızla bileklerimden ayrılıp belime doğru hareket etti ve bana sıkıca sarıldı. Bu sırada başını karnıma yaslayıp beni bacakları arasında tuttu. "Üzgünüm, sadece sakin ol."

Ne yapacağımı bilemeyerek ellerim iki yanımda, hareketsizce durdum. Seth'te bir tuhaflık vardı, bunu hemen anlamıştım, çünkü daha önce bana bir kez bile böyle sarılmamıştı. Yani uyuyor olduğumuz zamanlarda beni kolları arasında tutmayı severdi, ama diğer zamanlarda bana dokunmazdı bile. Ne değişmişti, gerçekten merak ediyordum.

"Kırmızı sana yakışıyor, Sarışın," dedi birden, beni oldukça şaşırtarak. Seth'in daha önce bana bir kez bile iltifat etmediğini düşününce, başına bir şey gelmiş olma olasılığı aklıma iyice yattı. Ta ki ağzını açıp "Her ne kadar seni McDonald's logosuna dönüştürüyor olsa da," diyene kadar.

Kendimi kontrol edemeyip elimi kaldırdım ve kafasına bir tane patlattım. Ardından ondan uzaklaşmaya çalıştığımdaysa, gülerek beni kollarının arasında tutmaya devam etti. "Sadece şakaydı, bu kadar çabuk sinirlenme."

"Olur, sinirlenmem," dedim alayla. "Sana sinirlenmemek çok kolaydı ya çünkü."

"Bilmem, düşününce çevremde bana sinirlenen bir tek sen varsın."

Kendi kendime güldüm. "Bu demek oluyor ki sana hak ettiğin muameleyi gösteren tek kişi benim."

"Beni tanıyan başka hiçbir kız seninle aynı fikirde olmazdı."

Sarf ettiği cümleye karşılık söyleyebileceğim oldukça iğneleyici şeyler vardı, ama aklıma bir görüntünün düşmesiyle hepsini yuttum. Sanırım Seth'in kızlardan bahsetmesi, onu partide biriyle öpüşürken gördüğüm anının gözümün önünde canlanmasını tetiklemişti. Aslında bunu hiç unutmamam gerekirdi, ama demek ki kendimi unutmak için fazlasıyla zorlamış, bir şekilde de unutmayı başarmıştım. Tabii artık hatırladığım düşünülürse, unutmayı başarmış olmamın hiçbir önemi kalmamıştı. Daha önce fark etmediğim bir şeyi fark etmem de bu anının zihnime düşmesinin hemen ardından gerçekleşti. Fark ettiğim şey ne miydi? Bir koku.

"Iy," dedim tiksintiyle kendimi ondan uzaklaştırırken. "Ciddi olamazsın!"

Tepkime şaşırdığı için, bu şaşkınlığından yararlanıp kollarının arasından kurtulmak kolay olmuştu. Şimdi Seth bana anlamayan gözlerle bakıyordu. "Bu sefer ne oldu, Tanrı aşkına?"

Yüzümü buruşturdum. "Şekerli parfüm kokuyorsun."

"Yani?" Tek kaşını kaldırdı. "Sen de her zaman yeni yıkanmış çamaşır gibi kokuyorsun."

Bu söylediğini şahsıma bir hakaret olarak algıladım. "Sen nesin biliyor musun? Kıskanç! Kıyafetlerimi harika deterjanlarla yıkadığım için beni kıskanıyorsun."

"Tabii," dedi alaylı bir şekilde. "Hatta her sabah uyandığımda kıskançlığımdan saatlerce ağlıyorum."

Onu duymazlıktan geldim. "Şanslısın ki bu konunun üstünde durmayacağım, çünkü daha büyük bir sorunumuz var."

Merakla yüzüme baktı. "Nedir?"

Şu an sorunu anlamamış olmasına gerçekten inanamıyordum. "Öncelikle kiminle nasıl ilişkiler kurduğun beni hiç ilgilendirmez, ama kızın biriyle uygunsuz temaslarda bulunduktan sonra seni kollarımın arasına alıp yatağımda yatıracağımı düşünüyorsan çok yanılıyorsun. Hem de üstünde hâlâ iğrenç şekerli parfüm kokusu varken! Iy ıy ve ıy yani."

"Uygunsuz temaslar mı? Ben kimseyle uygunsuz temaslarda falan bulunmadım."

"Sakın," dedim hiddetlenerek. "Sakın bana yalan söylemeye cüret etme. Üstündeki koku kanıtlamıyorsa bile seni gördüm."

"Beni gördün mü?"

Başımı aşağı yukarı salladım. "Evet, kızın biriyle."

Dudakları yarım bir gülümsemeyle kıvrıldı. "Beni mi dikizliyordun?"

"Ne?" Tanrı aşkına, konu nasıl olmuştu da buraya gelmişti. "Hayır, tabii ki de hayır! Sadece bir anlığına görüverdim işte."

"Pekâlâ, ne gördün bilmiyorum, ama ortada sandığın gibi bir durum yok. Kimseyle uygunsuz bir şey yapmadım ben."

"Neden hâlâ yalan söylüyorsun? Gördüm diyorum, Seth. Kızla öpüşüyordunuz."

"Evet, öpüştük ve başka da bir şey yapmadık."

Kollarımı göğsümde birleştirip geriye doğru bir adım attım. "Bence artık gitsen iyi olur."

İnanamayarak baktı bana. "Beni kovuyor musun? Sırf biriyle öpüştüm diye?"

"Seni kesinlikle kovuyorum," diye başladım cümleye ve devam ettim. "Ama sırf biriyle öpüştün diye değil, biriyle oynaşıp üstüne onun kokusu sinmiş bir şekilde izinsizce odama daldın diye."

"Bu haksızlık!" Sinirli bir şekilde ayağa kalktı. "Sen o Doberman ile takılırken ben sana hiçbir şey demiyorum."

"Adı Luke," dedim üstüne basa basa. "Ayrıca ikisi aynı şey değil. Sen bana istesen bile bu konuda hiçbir şey söyleyemezsin, ama eğer sen şekerli kadın parfümü kokarak benimle uyumak için odama gelmişsen, ben kesinlikle bir şeyler söyleyebilirim."

Eliyle saçlarını çekiştirdi. "Kabul edeceksen yüzümü yıkayabilir, tişörtümü çıkarabilirim?"

"İşe yarayacağını sanmıyorum."

"Evet, ben de." Dudakları ince bir çizgi halini aldı. "Asıl sorun bu değil, öyle değil mi?"

Ben bir şey söylemeyince konuşmaya devam etti. "Sen o çocukla tanıştığından beri bizim için hiçbir şey işe yaramıyor zaten."

Bir süre öylece gözlerimin içine baktı. Bakışlarında daha önce hiç görmediğim bir soğukluk, yüzünde incinmiş bir ifade vardı. Sonra çekip gitti.

Belki onu durdurmam gerekirdi, ama yapmadım.


Galiba bu hikayeyi hayran kurgudan ziyade genç kurgu olarak görmemiz gerekiyor...  Ve sevgili Luke; sıra sende koçum. SAL DIR!

Prudence, just like an étoileWhere stories live. Discover now