6. bölüm: del monte sahili

954 107 133
                                    

Seth, tartışmamızdan sonraki bir hafta boyunca bir kez bile odama gelmedi. Sanırım o gün, bizi birbirimize bağlayan ne vardıysa, hepsini kaybetmiştik. Açıkça söylemek gerekirse, buna üzüleceğimi hiç düşünmezdim, ama üzülüyordum işte. Yani onunla aramdaki ilişki ne kadar tuhaf olsa da, duygusallıktan uzaktı ve bu yüzden birbirimizden uzaklaşmanın beni etkilemesi sürpriz olmuştu. Bazen uykuya dalmadan önce aklıma geliyor, kendimi bedeninden yayılan sıcaklığın beni sarmalamasını veya kuzguni saçlarına dokunmayı isterken buluyordum. Galiba bunların hepsi geride kalmıştı.

Seth'le aramızın bozulmasını çıkarırsak ise, hayatım oldukça güzel gidiyordu. Hazel beni oradan oraya sürüklüyor, Luke da elinden geldiğince bize eşlik ediyordu. Onun hakkında her geçen gün daha fazla şey öğreniyordum ve hepsi inanılmaz bulduğum şeyler oluyordu. Mesela kendisi gitar ve piyano çalıyor, aynı zamanda da şarkı söylüyordu. Bana birazcık Death Of A Bachelor mırıldanmış olmasına dayanarak harika bir sesi olduğunu çekincesizce söyleyebilirdim. Bunun dışında da her öğle arasını birlikte, yemekhanede geçiriyorduk. Hatta garip bir şekilde, Luke'un sınıfından edindiği iki arkadaşı Ethan ve Blake de öğle aralarında bize katılıyordu.

Hep birlikte yemekhanede oturduğumuz bir Pazartesi günü, gündemimizde on ikinci sınıfların kimya ödevlerinden aldıkları notlar vardı.

"Nasıl olur da yine F alırım, hiç anlamıyorum," dedi Ethan, yemeğine işkence çektirerek. "Ödevi teslim ederken en az C alırım diyordum."

Blake alayla güldü. "Sen C'yi ancak rüyanda görürsün. O kadar uğraşmama rağmen adam bana bile zor C verdi."

Bakışlarımı karşımda oturup usulca yemeğini yiyen Luke'a çevirdiğimde onunla göz göze geldim. "Sen kaç aldın?"

Ethan, Luke'un cevap vermesine fırsat vermeden "Seksen dokuz," dedi. "A'yı sadece bir puanla kaçırdı."

Bunu duyduğumda Luke'un aldığı notu sanki ben almışım gibi mutlu oldum. "Vay canına, bu, bir puanla A'yı kaçırmanı saymazsak, kimya için oldukça harika."

"Evet," dedi Hazel ağzı dolu bir şekilde. "Amma da inekmişsin."

Blake ve Ethan bu yoruma gülerken Luke da tebessüm etti. "Aslında inek değilim, sadece sayılarla aram iyidir."

"Bizle kıyaslanınca oldukça inek sayılırsın," dedi Blake. "Sınıfta yetmişin üstünde alan iki kişiden biri sendin sonuçta."

"Harbiden..." Ethan elindeki çatalı, tabağa gürültülü bir şekilde bıraktı. "Hâlâ Seth'in A almış olduğuna inanamıyorum."

"En yüksek notu o mu aldı?" Hazel kocaman bir kahkaha patlattı. "Seth Tucker beni her geçen gün daha fazla şaşırtıyor gerçekten."

"Bence ödevini başkasına yaptırmıştır," diye homurdandı Ethan. "Onun aklının ders gibi şeylere bastığını hiç sanmıyorum."

"Sakin ol, Ethan." Hazel, bakışlarını Ethan'a çevirip sırıttı. "Belki de sadece aklını kullanmaya başlamıştır."

Luke kaşlarını çattı. "Neden böyle konuşuyorsunuz? O zaten başarılı biri değil miydi?"

"Seth'in başarısı basketboldu," diye açıklamaya girişti Hazel. "Derslerde hiçbir zaman parlak öğrenci olmadı. Yine de iyi çocuktu, sevilirdi. Sonra birdenbire şeytani bir şeye dönüştü, kimse anlamadı. Basketbolu bıraktı, insanlara bok gibi davranmaya başladı."

Blake iç geçirdi. "Anne babasının boşanmasıyla alakalı diyorlar."

Ethan bir şey söyleyecekti ki, "Artık konuyu kapatabilir miyiz?" dedim birden. Seth hakkında biraz daha konuşursalar bayılacaktım gerçekten. Yani herkesin onun hakkında kendince bir fikri vardı ve neyin ne kadar doğru olduğunu bilmiyorlardı bile. Yaptığı korkunç şeyleri tabii ki de savunmuyordum, ama onu acımasızca eleştirmek de doğru gelmiyordu. İnsanlara etiket yapıştırmak, onları tanımaktan daha kolaydı ve herkesin kolay yolu seçmesi canımı oldukça sıkıyordu.

Prudence, just like an étoileWhere stories live. Discover now