23. bölüm / 1. kısım: son hak

486 54 33
                                    

Medyamı şereflendiren beyefendi Son Hak, bölüme adını veren anime karakteridir. Bilginize sunulur.

*

Seth Tucker'ın ne kadar popüler biri olduğunun her zaman farkındaydım. İnsanlar ona ilgi gösterir, çoğu zaman gözlerini üzerinden alamazlardı. Bunu o kadar bariz bir şekilde yaparlardı ki, farkına varmamak imkansızdı. Tabii tecrübelerime dayanarak söyleyebilirdim ki; bazı farkındalıklara çok uzun süre maruz kalırsanız, bu farkındalık zamanla dönüşerek kayıtsızlık haline gelirdi. Bir kokuyu çok uzun süre içine çekip, en sonunda algılayamaz hale gelmek gibiydi. Seth'in üstündeki muhteşem ilginin de uzun bir süre önce benim için algılanmaz olmasına sunabileceğim en iyi açıklama buydu. Tabii basketbol takımının en sevilen oyuncuları yemekhanede bizimle oturmaya başlayınca... İşte o zaman kayıtsız kaldığım o yoğun farkındalık bana şiddetli bir biçimde geri döndü. Yalnız bu sefer beraberinde yeni farkındalıklar da getirmişti.

Herkes sadece Seth'e ve arkadaşlarına değil, bize de bakıyordu. Kelimenin tam anlamıyla, HERKES. Her oyuncunun kendine özel yoğun bir cazibesi vardı ve bakışlar onlara dikilirken, Hazel ile ben de bunların düşmanca olanlarından bir güzel nasibimizi alıyorduk. Çünkü insanlar doğal olarak bu oyuncuların nasıl oldu da bizimle oturmaya başladığını merak ediyor ve yine doğal olarak bize sinir oluyorlardı. Hatta sinir olmak biraz hafif kalırdı, çünkü bize resmen bizden nefret ediyorlarmış gibi bakıyorlardı. Seth ve diğerleriyse durumun pek de farkındaymış gibi görünmüyorlardı. Neden mi böyle düşünüyordum? Çünkü sınavlarımız bittiği günün onlarla geçirdiğimiz üçüncü öğle arasında, Seth masadaki herkesi bir anime karakterine ne kadar çok benzediğine ikna etmeye çalışıyordu.

"Resmen aynıyız," dedi Seth, telefonundan açtığı Son Hak resmini herkesin gözü önünde sallarken. "Adam benim inanılmaz yakışıklı Japon ikizim gibi."

Peter resme bakarken gözlerini kırpıştırdı. "Bilemiyorum dostum."

"Saçlarının simsiyah olduğunun farkında mısın?" diye sordu Hazel, bıkkın bir ifadeyle. Ardından telefondaki resmi işaret etti. "İkizin olduğunu düşündüğün karakterin saçları lacivert de çünkü."

Kendimi tutamayıp güldüm. Seth bana güldüğüm için kötü bir bakış attıktan sonra kendini savunmaya geçti. "Karanlıkta saçları siyah oluyor."

Ne diyebilirdim ki, savunması, Hazel'ın söylediği şeyden çok daha komikti. Kıkır kıkır gülmeye başladım ve Seth'in herhangi bir bakışının beni durdurabilmesinin de imkânı yoktu açıkçası.

"Prudence sana anime izleterek iyi bir şey yapmamış," dedi Nathan, bir resme bir de Seth'e bakarak. "Kendini bu acayip şeye benzettiğine inanamıyorum."

Bu yorum olumlu ruh halimi bir anda yok ediverdi. "Ona böyle diyemezsin. Sok Hak ile ilgili acayip olan bir şey varsa, o da muhteşemliğinin çok üst düzey olmasıdır. Kendisi acayip falan değil."

"Evet Nathan," dedi Peter ciddi bir ifadeyle. "Son bilmem neye sataşırsan karşında bizi bulursun." Ardından gülerek söylediklerinde ne kadar ciddi olmadığını da göstermiş oldu.

Dik dik ona baktım. "Komik değilsin."

Alex beni başıyla onayladı. "Bende mimik oynamadı." Ardından bakışlarını hâlâ açık olan telefondaki resimde gezdirdi ve dikkatle Seth'e baktı. "Gözleriniz benziyor bence."

Nathan başını olumsuz anlamda salladı. "Hayır benzemiyor."

"Rengi benziyor," dedi Alex, oldukça sakin bir şekilde. "Lacivert. Seth'inkiler gibi."

Seth'in gözlerinin rengi benim için gece mavisi olduğu için, Alex'in lacivert demesi bir an için garibime gitti. Ama tabii, doğrusu onun söylediğiydi sanırım.

Prudence, just like an étoileWhere stories live. Discover now