20. bölüm: seth'in amacı

479 62 92
                                    

Dolabımdan Tarih kitabımı çıkarırken, gözlerim istemsizce yağmur damlalarının sertçe vurduğu pencereye takıldı. Bu sabahtan beri çılgınlar gibi yağmur yağıyordu ve yağmurun altında ıslanma fikrine karşı koymak benim için giderek zorlaşmaya başlamıştı. Hemen şimdi koşarak dışarı çıkmak, sırılsıklam olana kadar bahçede dolanmak, su birikintilerinin üstünde zıplayıp her yere su sıçratmak istiyordum. İşin garip tarafı, en son ne zaman böyle bir şey istediğimi hatırlayamıyordum bile. Yıllardır ebeveynlerimin tembihleriyle yaşamaya o kadar alışmıştım ki, o tembihlerin yavaş yavaş gerçeklerim olmasına engel olamamıştım. Küçükken yağmurda ıslanmaya bayılırdım, ama annem ne zaman yağmur yağsa elime bir şemsiye tutuşturmuş, ıslanırsam hasta olacağımı söylemişti bana. Böylece bir süre sonra, o şemsiyeyi annem vermeden ben alır olmuştum.

Düşüncelerime iç geçirip Tarih kitabımı göğsüme bastırdım. Tam dolabımı kapatmak üzereydim ki, biri sağ tarafıma durup omzunu benimkinin hemen yanındaki dolaba yasladı. Başımı çevirip baktığımda Seth ile göz göze geldim. Açıkçası bu beni şaşırtmadı desem yalan söylemiş olurdum, çünkü en son konuşmamızdan –ki buna benim onu öylece ortada bırakıp Luke'un peşinden koşmam demek daha doğru olurdu– sonra benimle bir daha asla iletişim kurmaz diye düşünüyordum. Tabii şu anki varlığı, ne kadar yanıldığımı gözler önüne seriyordu.

Seth bir süre bana öylece baktıktan sonra, "Aklıma takılan bir şey var," dedi birden.

Konuşmaya giriş şekli beni afallatmıştı, bu yüzden ağzımı açıp herhangi bir şey söyleyebilmem biraz zamanımı aldı. "Nedir?"

Kelimeler ağzından hızlıca döküldü. "O günden sonra Luke ile hiç konuştun mu?"

Kafam karışmış bir şekilde ona baktım. Neden şimdi bana böyle bir soruyla gelmiş olduğun hiç mi hiç anlayamamıştım. Aklında ne vardı?

"Prudence," dedi yavaşça, "sadece cevap ver, olur mu? Sonrasında seni rahat bırakacağım."

"Ben sadece... Neden böyle bir şey sorduğunu anlayamadım."

Omuz silkti. "Merak."

Bu bana yeterli bir sebep gibi görünmedi, ama yine de sorusuna cevap verdim. "Hayır, konuşmadım."

Kaşları daha da çatıldı. "Hiç mi?"

Yüzümü buruşturdum. "Hiç."

Seth başka bir cevap duymayı bekliyormuş gibi şaşkın görünüyordu. "Yanlış anlamak istemediğim için bir soru daha soracağım. Okul dışında bir yerde de konuşmadınız, değil mi?"

Başımı olumsuz anlamda salladım. "Yok, konuşmadık."

"O zaman ona yanlış anladığı şeylerin aslını ne zaman açıkladın?"

"Açıklamadım." Sesim benim bile zar zor duyabileceğim kadar kısık çıkmıştı. "Açıklayamadım."

"İnanılmaz," dedi hayretle. "Gerçekten inanılmaz."

Ne diyeceğimi bilemedim. Açıkçası bazı zamanlar ben de bunun inanılmaz olduğunu düşünüyordum. Keşke Luke beni dinlememek için bunca çaba sarf edeceğine, sadece bir kez dinlemiş olsaydı. Belki en azından o zaman her şey şimdi olduğu kadar berbat olmazdı.

"Neyse," dedi Seth, beni düşüncelerimden uzaklaştırarak. "Sorularımı cevapladığın için teşekkür ederim."

Ben ona hiçbir şey anlamadığımı belirten gözlerle bakarken, "Sonra görüşürüz," dedi ve elini kaldırıp bana hafifçe el salladı. O yanımdan hızla uzaklaşırken bakışlarım hâlâ üzerindeydi. Bir süre arkasından baktıktan sonra başımı önüme çevirdim. Kafam oldukça karışmıştı. Seth'in bana boşu boşuna böyle sorular sormayacağından emindim. Altında mutlaka bir sebep olmalıydı, ama ne? Aklıma hiçbir şey gelmiyordu.

Prudence, just like an étoileWhere stories live. Discover now