13. bölüm: keşke

876 95 160
                                    

Annemin kitaplarını yayımlayan yayınevi bu gece bir parti veriyordu. Parti, Monterey'in dışında yapılacak, geç saatte başlamasının yanında gece geç saate kadar sürecekti. Bu da, eğer annemle babam partiye katılırlarsa uzun bir süre evde yalnız kalacağım demek oluyordu. Babam başta bunu sebep olarak gösterip gitme fikrine yanaşmadı, ama annem ne yapıp edip onu ikna etmeyi başardı. Şimdi ise yola çıkmak için son hazırlıklarını yapıyorlardı.

"Dikkatli olacağına söz veriyor musun?" dedi annem, ayna karşısında üstündeki gece elbisesini düzeltirken. "Yanlışlıkla evde yangın falan çıkarmazsın, değil mi?"

Gürültülü bir şekilde ofladım. "Tabii ki de öyle bir şey yapmam! Ne kadar dikkatli olduğumu biliyorsun."

Annem benimkilerle aynı tondaki sarı saçlarını geriye atıp bana döndü. "Evet, biliyorum, ama ne olur ne olmaz diye böyle bir ihtimalin altını çizmek istedim. Böylece ocağı açık unutmadan önce bir kez daha düşünürsün."

Suratımı asıp hiçbir şey söylemedim. Sonuçta ne dersem diyeyim işe yaramıyor, annem bitmek tükenmek bilmeyen şevkiyle bana yeni uyarılarda bulunmaya devam ediyordu. Ben de pes etmenin en mantıklısı olacağına karar vermiştim.

"Nasıl görünüyorum?" diye sordu annem, beni düşüncelerimden ayırarak. "Babanın kıskanacağı kadar güzel olmuş muyum?"

Güldüm ve başımı olumlu anlamda salladım. "Babam kıskanır mı bilmem, ama gayet güzel oldun."

"Zamanında beni Paul McCartney'den bile kıskanırdı," dedi, babam gelir de duyar diye sessizce konuşarak. "Sorsan itiraf etmez, ama bence şimdi bile kıskanıyor." Kıkır kıkır güldü ve dönüp çantasıyla uğraşmaya koyuldu. İşini bitirip çantasını kapattığında sanki aklına bir şey gelmiş gibi birden bana döndü. "Ah, az kalsın söylemeyi unutuyordum."

Kaşlarımı çattım. "Neyi?"

"Bugün Shelley ile telefonda konuştuk."

Anlamayarak baktım ona. "Shelley?"

"Shelley Tucker tabii ki," dedi, kimden bahsettiğini anlamayışıma hayret ederek. "Seth'in annesi."

"Ee?" Giderayak neden bana bundan bahsediyordu ki şimdi?

"Başta havadan sudan falan konuştuk. Sonra ise bana Seth ile tartıştıklarından bahsetti. Oğlu için bayağı üzülüyor açıkçası. Hakkı da var bence. Her neyse. Seth'in dışarı çıkmasının iyi olacağını, onu sakinleştirebileceğini söyledim, o da bunu kendisinin de düşündüğünü, ama oğlunun dışarı çıkmaya pek yanaşmadığından bahsetti. Ben de Seth'i aradım."

"Seth'i mi aradın?"

Annem başını salladı. "Evet, aradım ve onu buraya çağırdım."

"Onu buraya mı çağırdın?" Hem çok şaşırmış, hem dehşete düşmüş, hem de çok kızmıştım. "Ama sana Luke'u davet ettiğimi, siz gittikten sonra onun geleceğini söylemiştim!"

"Bilirsin, Seth bazı fevri çıkışları olsa da gayet iyi çocuktur. Onun burada olmasının size herhangi bir sıkıntı yaratmayacağından eminim. Hem o burada olsa da, olmasa da aynı şeyleri yapacaksınız sonuçta, değil mi?"

Gözlerimi kıstım. "Onu bir çeşit gardiyanlık yapsın diye mi çağırdın anne?"

"Ne münasebet," dedi gülerek. "Sadece Seth'in burada olmasının daha güvenli bir ortam oluşturacağı kanaatindeyim."

"Yani dediğim gibi, onu bir çeşit gardiyanlık yapsın diye çağırdın." Nasıl böyle bir şey yapardı, aklım almıyordu gerçekten! Bu akşamı kafamda yüzlerce kez, en güzel şekilde canlandırmıştım ve şimdi annemin hamlesiyle büyük bir hayal kırıklığına uğraşmıştım.

Prudence, just like an étoileHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin