7. bölüm: bayan stiles'ın sebep oldukları

803 111 162
                                    

Bizi son sınıflarla bir araya getiren edebiyat sınıfına girerken oldukça üzgündüm, çünkü bu dersi Luke olmadan atlatmam gerekiyordu. Luke, sabah bana babasıyla işleri olduğu için öğleden önce okula gelemeyeceğine dair bir mesaj atmış, beni hayal kırıklığımı kucaklamak zorunda bırakmıştı. Dürüst konuşmak gerekirse, hayal kırıklığımla kucaklaşma olayı hiç de iyi gitmiyordu.

Her zamanki gibi en arka sıraya geçip oturdum. Derste okumak için Ao Haru Ride'de karar kıldıktan sonra dirseklerimi sıraya yasladım ve etrafıma bakındım. Hazel da dâhil olmak üzere sınıftaki herkes hararetli hararetli ödev için eşleştiği kişiyle konuşuyordu. Kendimi o kadar yalnız hissediyordum ki derste manga okumanın bile moralime olumlu yönde etki edeceğinden şüphelerim vardı.

Ben o an olduğumdan daha mutsuz olamazmışım gibi hissederken, Seth kapıdan içeri girerek bana ne kadar yanıldığımı gösterdi. Adımları yavaş, kendinden emindi. Sanki hiçbir şey onu yıkamazmış gibi dimdik duruyordu. Oturuyor olduğum sıranın hemen yanındaki sıraya oturmadan önce, benimle aynı hizada oturan kızlara çapkın bir şekilde gülümseyip onların kıkırdamasına sebep oldu. Sırasına otururken ise benim olduğum tarafa göz ucuyla bile bakmamıştı. Burada olduğumu bildiğinden, özellikle bana bakmaktan kaçındığından çok emindim, ama yapacak veya söyleyecek hiçbir şeyim yoktu. Bunun acısını kalbimin en derinlerinde hissettim.

Bayan Stiles içeri girdiğinde, paramparça olmuş bir vaziyetteydim. Sanki farkında olmadan bir karadelik yutmuşum da, bu karadelik içimdeki bütün iyi enerjiyi acımasızca emiyormuş gibi hissediyordum. Bu durumda işe yaramayacağından oldukça emin olsam da, Bayan Stiles derse başladığı an kendimi mangama gömdüm.

On beş dakika ya geçti, ya geçmedi, Bayan Stiles'ın adımı seslenmesiyle yerimde sıçradım. Kafamı kaldırıp baktığımda, sevgili(!) edebiyat öğretmenimi hemen çaprazımda dikilirken buldum. Dudakları düz bir çizgi halini almış, öfkeli gözlerle bana bakıyordu. "Dersi dinlemekten daha önemli bir işin mi var, Prudence?"

Yüreğime yerleşmiş mutsuzluk, dizlerimi titreten korkuyla birleşince ağzımı açıp tek kelime bile söyleyemedim.

Verecek cevabın olmadığına göre, çok da önemli bir işin olmasa gerek." Beklentiyle bana elini uzattı. "Telefonunu ver."

Başta tereddüt etsem de, başka çarem olmadığının farkındaydım, bu yüzden istediğini yapıp telefonumu ona verdim. Bayan Stiles'ın korkunç surat ifadesine bakarken, işimin çoktan bittiğini biliyordum. Kendisi, Macbeth yüzünden onunla tartıştığımdan beri benden nefret ederdi ve şu an içimde onunla savaşacak biraz bile güç olmadığı için beni çiğ çiğ yiyeceğinden oldukça emindim.

"Dersimi dinlemeyip yaptığın bu mu?" diye sordu gözlerini telefonumun ekranından ayırarak. "Bir avuç saçmalık okumak."

"Mangalar saçmalık değildir." Tamam, belki de biraz da olsa onunla savaşacak gücüm vardı. Şu hayatta en çok sevdiğim şeylerden birine saçmalık demişti sonuçta.

Telefonumu sıraya bırakıp kollarını göğsünde birleştirdi. "Senin hakkında ne düşünüyorum, biliyor musun Prudence?"

Başımı olumsuz anlamda salladım.

"Ailene karşı koca bir hakaret olduğunu," dedi yavaşça ve kelimeler ağzından düşmanca bir zarafetle dökülmeye devam etti. "Hiçbir zaman babana yakışır bir öğrenci olamadın. Senin bu halini gördükçe kahrolduğundan eminim. Umarım yakın zamanda aklını başına toplar, dersimde yaptığın terbiyesizliklere son vermenin bir yolunu bulursun. Aksi takdirde edebiyattan kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaksın."

Koca sınıfın ortasında, özellikle son sınıflar da aramızdayken söylediği şeyler o kadar ağrıma gitti ki ağlamamak için kendimi zor tuttum. Gözlerim dolmuş, ellerim titremeye başlamıştı. En kötüsü de bu durumdan, böyle hissetmekten nasıl kurtulacağıma dair hiçbir fikrimin olmamasıydı.

Prudence, just like an étoileWhere stories live. Discover now