18. bölüm: mahvediş ve mahvoluş

504 59 61
                                    

Hareket etme yeteneğimi kaybetmiştim.

Luke'un gözlerine bakarak donakaldığım süre zarfında, sanki her şey benimle birlikte donmuş gibiydi. Seth'in kolları arasından sıyrılıp lanet olası yatağımdan kalkmam gerektiğinin farkındaydım, ama hiçbir şey yapamıyordum.

Bunu ona nasıl açıklayacaktım?

Luke'un şu anki yüz ifadesinden hiçbir şey anlamak mümkün değildi. Ne düşündüğünü bilmiyordum, kestiremiyordum da, ama aklında benim lehime en ufacık bir şey olmadığından da gayet emindim. Nasıl olabilirdi ki zaten?

Sessizce orada durup bana ne kadar süre baktı bilmiyorum. Bir saniye de olabilirdi, bir dakika da. Zaman mefhumumu tamamıyla kaybetmiştim. Sonunda buz tutmuş gibi durmayı bırakıp hareket ettiğinde, ağzını açıp bir şeyler söyleyeceğini düşündüm, ama o tek bir kelime bile etmedi. Sadece başını çevirdi ve odamı terk etti.

Bedenim harekete geçmek için bu anı beklemiş olacak ki, o odamdan çıkar çıkmaz hemen yataktan fırladım. Peşinden koridora çıktığımda, Luke hızla merdivenlerden aşağı iniyordu.

"Luke," diye seslendim peşinden giderek. "Dur!"

Bana dönüp bakmadı bile. Merdivenleri indi, dış kapıya doğru ilerledi. Ayak seslerini duyan annem, mutfaktan, "Luke, canım, Prudence'ı uyandırabildin mi?" diye sorsa da, Luke ona cevap vermedi. Sadece, mutfağın yanından geçerken, "Her şey için teşekkürler Bayan Harding," dedi ve kapıya ulaştıktan sonra hızla kapıyı açıp dışarı çıktı.

Luke kadar hızlı değildim, ama ona yetişebileceğimi biliyordum. Ona yetişmek zorundaydım. Kendimi dışarı atarken annemin adımı söylediğini duydum, ama bir saniye bile olsun durmadım. Koşarak verandadan indiğimde, Luke arabasına doğru ilerliyordu. Nasıl başardım bilmiyorum, ama o arabaya binmeden kolunu yakalayıp onu durdurdum. "Luke, dinle beni."

Başını çevirip bana, içimde deliler gibi ağlama isteği uyandıracak, korkunç bir bakış attı. "Çek elini üstümden."

Bakışları mı, söyledikleri mi, yoksa kelimelerin ağzından çıkma şekli mi daha acı vericiydi, bilemedim. Sanki kızgın bir tavaya dokunmuşum gibi elimi hızla kolundan çektim. "Özür dilerim."

Hiçbir şey söylemedi ve bana arkasını dönüp yürümeye devam etti. Açıkçası bu kadar kolay pes etmeye niyetim yoktu. Ona doğru koştum ve yürüyerek açtığı mesafeyi kapatıp önüne geçtim. "Luke," dedim hissettiğim kadar korkunç çıkan bir sesle. "Böyle gidemezsin. Beni dinlemelisin."

"Neyi dinleyeceğim?" Gözleri öfke doluydu. "Bana ne anlatabilirsin ki? Bunun nasıl bir açıklaması olabilir?"

Haklıydı. Seth ile en başından beri öyle enteresan bir ilişkimiz vardı ki, anlatsam bile inanacağından şüpheliydim, ama denemem gerekiyordu. "Her şeyin bir açıklaması var, yemin ederim."

"Sevgilimi başka bir adamın kollarında uyurken bulmamın bir açıklaması var mı gerçekten?" Dik dik gözlerimin içine bakıyordu. "Söylesene, bu onu gizlice odana aldığın ilk sefer miydi, yoksa uzun süredir yapıyor musun bunu?"

Acıyla yüzümü buruşturdum. "Bana haksızlık ediyorsun."

"Hayır," dedi ciddi bir şekilde. "Ortada haksızlık eden biri varsa, o da sensin. Neden böyle oldu bilmiyorum. Nerede hata yaptım? Hiçbir fikrim yok. Sana yetemedim mi? Yoksa bir erkek arkadaşın varken başka bir adamla olmayı heyecanlı mı buldun? Neydi Prudence? Bunu bana neden yaptın?"

"Sana hiçbir şey yapmadım," diye bağırdım. "Seth ile aramda hiçbir şey yok. Onunla ilgilenmiyorum, hiçbir zaman da ilgilenmedim. Ben seni seviyorum."

Prudence, just like an étoileWhere stories live. Discover now