37

1.7K 55 0
                                    

Bu, yiyemeyeceğini düşündüğünde bir kitapta sürekli arama yaptıktan sonra bulduğu bir tarifti. Molitia daha sonra bu tekniği zihninde geliştirdi.

"...ve eğer iyi pişmişlerse daha sonra Dük'e de biraz vermek isterim." (Molitia)

Kâhya ona bakarken utandı. Yüzünde sadece bir parça utangaçlık vardı ama bugün ilk kez gördüğü dinçlik yanaklarına daha fazla renk kattı.

Bu nedenle uşak ona 'efendinin nadiren tatlı atıştırdığını' söyleyemedi.

Önce yumurtayı sarısından ve beyazından ayırdı. Ardından yumurtanın akına aynı miktarda şeker döktü ve karışımı hızlıca çırpmaya başladı.

El hareketleri o kadar hızlıydı ki, huzursuz şefin beti benzi attı. İnce ve çelimsiz görünen bilekleri bir kazaya yol açabilir ve bundan kesinlikle kendisi sorumlu tutulabilirdi.

"Madam, lütfen size yardım etmeme izin verin." (Şef)

"Teşekkür ederim." (Molitia)

Molitia kendisine yaklaşan şefe gülümsedi. Hala el ve boyun hareketlerini uygun şekilde koordine edemediği için bu onun için oldukça zordu. Bu yüzden eline geçen fırsatı değerlendirdi.

"Bu şekilde çırpmaya devam edebilir misiniz? Köpürene kadar." (Molitia)

Oldukça zorlu bir görevdi. Çünkü şekeri ortasına her döktüğünde sürekli çırpması gerekiyordu. Karışımın düzgün bir beze haline gelmesi oldukça uzun bir zaman alıyordu.

Şef kolunun koptuğunu hissettiğinde çırpma işlemini durdurdu. Daha sonra bezeyi bir pasta kâğıdının içine koydu ve tepsinin üzerine azar azar sıkmaya başladı.

Kağıdın ucundaki küçük kesik sayesinde karışıma şekil vermek kolaydı. İnce ellerinin her hareketinde tepside minik çiçekler açıyordu.

Molitia şeften tepsinin önceden ısıtılmış fırına yerleştirildikten bir saat sonra çıkarılmasını istedi. Şefin kararlı cevabından emin olduktan sonra Molitia yatak odasına döndü.

"Yemek pişirmekten hoşlandığınızı bilmiyordum." (Gilbert)

"Bu bir çeşit alışkanlık haline geldi. Pek fazla yemek bilmiyorum."

Molitia ellerini utangaçça sakladı. O kadar da iyi bir anı değildi. Aslında onun mutfağa girmesi çok nadir görülen bir şeydi. Sonra geçmişini geride bırakarak sandalyesine oturdu.

"Bir kart hazırlayabilir miyim?" (Molitia)

"Ne tür bir kart istersiniz?" (Gilbert)

"Her şey iyi olur. Kurabiyelerle birlikte ona sürpriz yapabileceğimi düşündüm." (Molitia)

Uşak efendisi için gerçekten çok mutluydu.

"Sizin için en iyisini hazırlayacağım." (Gilbert)

Kartını bitirir bitirmez mutfaktan bir telefon aldı ve kurabiyeler için bir sepet hazırladı. O daha farkına bile varmadan, pişmiş beze dizisi çoktan gözünün önüne serilmişti.

Molitia bir kurabiye seçti ve ağzına attı. Ağzına yayılan tanıdık tatlılık tadıyla birlikte hışırtıyla eridi ve bu da onun tatlı bir şekilde gülümsemesine neden oldu.

"Bir tane denemek ister misiniz?" (Molitia)

"Alabilir miyim?" (Gilbert)

"Elbette." (Molitia)

Gilbert, Molitia'nın sözleri üzerine onu ağzına götürmekte tereddüt etmedi. Tatlılık dilinin ucunda oldukça güçlü olsa da, gevrek doku kalıcı bir tatla onu tamamladı.

"Tadı nasıl?" (Molitia)

"Çok lezzetli. Kurabiye ağzınızda iyice eriyor." (Gilbert)

"Dük de beğenecek mi?" (Molitia)

Gilbert bir şey söyleyemedi.

"Affedersin, Duke. Ben Terrance."

"İçeri buyurun."

Dük'ün yardımcısı olarak bilinen Terrance içeri girdi ve o zamandan beri altında gömülü olduğu belgelerin yanından geçerek Raven'ı selamladı. Dük'ün kendi bedenini nasıl eğittiği inanılmazdı.

"Ne oldu?"

"Dükalık'tan bir adam geldi."

"Dükalık'tan mı? Bir şey mi oldu?"

"Hayır, sadece bir şey teslim ettiler."

Terrance elinde bir sepetle ona doğru yürürken Dük oldukça meraklı görünüyordu. Sepeti Dük'ün masasının üzerine koydu. Sepetten çok tatlı ve lezzetli bir koku yayılıyordu.

(Ç/N: Çok gerekmedikçe parantez içinde isim fazla kullanmayacağım)

Dük Dur Lütfen Çünkü Acıtıyor (+18)Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt