Bölüm 30

12.8K 930 40
                                    

Cidden mi?!

Utancın verdiği etkiyle başımı öne eğerek "Yanlış zamanda mı geldim?" diye sordum kaçamak bakışların arasından.

Ne durumda olduğunu eğilip kendine baktıktan sonra anlamış olmalı ki hemen kapıdan birkaç adım geriledi.

"Duştan yeni çıkmıştım. İçeri gelirsen sevinirim, yani ben bu haldeyken kapı önünde konuşmak yanlış anlaşılabilir." dedi hafif bir mahçubiyetle.

"Tamam," dedim ve içeri girdim. yoksa cidden yanlış anlaşılmaya müsait bir portre çiziyorduk, Austin'nin üzerinde beline sarılmış havlu dışında hiçbir şey yok iken benimle kapı önünde konuşuyordu.

Kapıyı arkamdan kapattıktan sonra "Ziyaretini neye borçluyum?" diye sordu umut dolu bir sesle.

"Senden bir iyilik isteyecektim," dedim bakışlarımı yerden kaldırmadan. "Senden bana yapılmış olan bir düğümü bozmanı istiyorum," dedim başımı kaldırıp yüzüne odaklanarak.

Başta şaşkınlıktan olsa gerek sessizce bekledi ardından, "Neden?" dedi sakince.

"Nedeni yok," dedim. Yalan!

"Emin misin?" dedi şüphe dolu bir ifadeyle. Yalnızca başımı sallayınca, "Denerim ama kesin birşey söyleyemem." dedi.

"Yani yardım edecek misin?!" dedim heyecanla.

Hafifçe gülümseyerek başını 'Evet,' anlamında salladı.

"Ne zaman yaparsın?" diye sordum.

"Üstüme birşeyler girdikten sonra," dedi gülümseyerek. O an istemsiz olarak gözüm aşağı kaydı ve düğümlerle süslenmiş tanrıvari vücuduna takıldı. Birkaç saniyelik sersemlik anının ardından kendime gelerek gözlerimi kurtardım. Fark etmediğini umarak Austin'e baktığımda gülümsemesinin büyümesinden fark ettiğini anladım.

Yüzümün ısındığını hissedince, "Ben..ben dışarda seni bekleyeceğim." dedim kekeleyerek.

Birkaç dakikalık bekleyişin ardından Austin dışarıya çıktı, nahoş kokusuyla birlikte.

"Hadi gidelim," dedi ve merdivenlere yöneldi.

"Nereye?!" diye sordum şaşırarak.

"Dışarı," dedi bana bakmadan. Sonrasında tek kelime etmeden şatonun dışarıya açılan kapısına indik.

Kapı sonuna kadar açıktı ve aileler içeri girip çıkıyordu. "Dışarı çıkmak serbest mi?" diye sordum merakla.

"Evet," dedi kısaca.

"Kaçmaya çalışan olmuyor mu?" diye sordum.

"Neden kaçmak istesinler ki?" diye sordu tepkimi ölçmek için yüzüme bakarak. Omzumu silkmekle yetinince, "Kaçmak isteyen olsa bile nöbetçileri geçemezler." diye açıkladı.

"Çok mu nöbetçi var?" diye sordum elimdeki şansı değerlendirerek.

"Çift çember," dedi.

"Yani?" dedim daha net olması için teşvik ederek.

"Akademiye Luke ile geldiğine göre uçarak geldiğiniz tahmin ediyorum." dedi ve onaylamam için durakladı. Olumlu anlamda başımı sallayınca, "Akademi içine geniş bir ormanlık alanı alacak şekilde surlarla çevrili olduğunu görmüşsündür. Bu alanın her bir köşesi öğrenciler için kullanıma açık değil. Bu alanın yalnızca küçük bir kısmı kullanılabilir ve bu sınır Akademinin savaşçıları tarafından çember oluşturacak şekilde nöbet altında. Ayrıca surlarla da nöbetçiler bulunuyor. Yani Akademi iki çemberden oluşan savaşçı zinciriyle korunuyor." diyerek açıkladı. Bu sırada bahçenin insanların seyreleceği kadar derin bir bölümüne yol almıştık ama yürümeye devam ediyorduk.

Druid AkademisiWhere stories live. Discover now