Bölüm 39

9.8K 688 98
                                    

Cevremizi saran hava akımı hızlanmış ve ayaklarimizi yerden kesmişti. Bir anlık korku yaşasamda kendimi toparladım. Şuan tek endişem yakalanmaktı. Akademi binasından uzaklaştıkça endişem katlanarak artıyordu.

Akademinin ön bahçe açıklığını bitirip ormanlık alana girdiğimizde Austin birşeyler mırıldanmaya başladı. Hafif uzaklaşıp yüzüne baktığımda gozlerini sımsıkı kapattığını gördüm, sanırım birşeye odaklanmaya çalışıyordu. Mırıldanması devam ederken birden gözlerini açtı. Gözlerini açmasıyla bizim hizlanmamiz bir olmuştu. Artık o kadar hızlı uçuyorduk ki aşağıdaki ağaçlar secilemez hale gelmişti.

Birkaç dakika hızlı gittikten sonra aşağıda akan yeşil denizin rengi değişmeye başlamıştı. Artık iki yanımız yeşil, üstünden geçtiğimiz bölüm ise gri renk almıştı. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken aniden yavasladik ve yere indik.

"Bir sorun mu var?" diye sordum.

Austin beni bırakıp birkaç adım uzaklaştı ve hızlı hızlı nefes alıp verdi. Bana cevap veremeyeceğini anladığım için çevreyi izlemeye karar verdim. Şuan bir asfalt yolun üzerinde duruyorduk, yolun iki yanında ağaçlar uzanıyordu. Yolun iki ucuna baktığımda arkamizdaki ucu karanlığa uzanıyordu, önümüzde uzanan ucu ise ışık kumelerine gidiyordu.

Ben etrafı izlemeye devam ederken Austin yanima gelip "Ben çok yoruldum bu yüzden biraz dinlenmem lazım. Sehre gitmeliyiz, fazla yolumuz yok. Gidip biraz dinlenelim sonra yola devam ederiz."dedi ve yurumeye başladı. 

"Sehre kadar yuruyebileceginden emin misin? Cok yorgun gorunuyorsun?" diye sordum.

"Sen beni merak etme." dedi ve soluğunu düzenlemeye devam ettti.

Umarım fazla zaman kaybetmeyiz.

Bende peşinden gittim. Bir süre sessizce yürüdükten sonra merakima yenik düştüm. "Bizi nasıl fark etmediler?" diye sordum.

"Ben bir Zihin Oyuncusu'yum, akımlarını karıştırdım ve bize baksalar bile göremediler. Hızlı hareket ettiğimiz içinde ruhumuzun izlerini fark edemediler." dedi.

"Peki neden bu kadar çok yoruldun? Luke beni getirirken yorulmuşa benzemiyordu." diye sordum.

"Çünkü onun gizlenme gibi bir sorunu yoktu." dedi.

Bir süre konustuklarimizi düşündükten sonra koluma giren ağrıyla aklıma bir soru daha gelmişti. Bir yandan kolumun ağrıyan yerini tutarken "Gorunmemenin başka yolu var mı?" diye sordum.

Bir süre dusundukten sonra "Ya akıl karıştıracaksın ya da kılık değiştireceksin." dedi.

"Bunlar dışında var mı?" diye sordum, çünkü iki durumunda bana uyduğunu sanmıyordum.

Biraz bekledi ve "Bildiğim kadarıyla başka yolu yok." dedi. "Neden sordun?" diye sordu bana doğru bakarak.

"Merak ettim sadece." dedim ve tekrar gelen ağlarıyla istemsizce diger elimle ağrıyı tuttum.

Austin kaşlarını çatıp bana baktı, "Bir sorun mu var?" diye sordu.

"Hayır yok," diyerek geçiştirmeye calissamda inanmadığı yüzünden okunuyordu. Kolumdaki ağırda benim aleyhime çalıştığını belli etmek istercesine tekrardan saplandı koluma ve yüzümün ifadesinin değişmesine engel olamadım.

"Kolunda bir sorun var, yüzünden anlaşılıyor. Uzat kolunu bir bakayim." dedi.

"Büyük bir sorun yok sadece kapıya çarpmıştım bu yüzden biraz ağrıyor o kadar. Bu kadarcık ağırdan ölmem." dedim gülümsemeye çalışarak ama başaramadığımdan emindim . Kolum öyle çok agriyordu ki bagirmamak icin kendimi zor tutuyordum.

Druid AkademisiWhere stories live. Discover now