Bölüm 49

5.7K 439 183
                                    

Kanla açtığımız kapıdan sonra hiçbir engelle karşılaşmadan hızla ilerledik. Uzun süre dönemeçli, binanın taşlarından yapılmış duvarların arasında karanlık koridorda ilerledikten sonra tekrar önümüze yine kanla açılan o duvarlardan çıktı. Bunların benim kanımla alıp veremedikleri neydi acaba? Onu açınca koridorun yapısı değişti artık duvarlar topraktı. Tıpkı bir madende olduğu gibi tahta çerçevelerle ayakta kalan bir tüneldeydik. Ama hiç güvenli durmuyordu. Çok eski bir tünel olduğu kesin. Burada koşmayı bırakıp yumuşak adımlar atarak ilerledik. En ufak seste etrafımıza taş ve toprak parçaları dökülüyordu.

Yol boyunca bırak konuşmayı derin nefes alıp vermekten bile kaçınmıştık. Bir süre sonra tüneldeki toprak oranı azalmış yerini kaya parçalarına bırakmıştı. Kısa süre sonra ise tamamen kayalar ile çevrelenmiştik. Bu daha güvende hissettiriyordu. Tabi yıkılması halinde toprağın değil kayaların altında kalmış olacaktık ama bu ihtimali görmezden gelmeyi tercih ediyorduk.

Bir süre sonra yokuş yukarı tırmanmaya başladık. Çok uzaklardan gelen gök gürlemesi benzeri bir ses işittim.

"Sesi duyuyor musun?" diye sordu Tyler.

"Evet," dedim. Uzaktan gelen gürleme sesi biz ilerledikçe daha belirgin şekilde duyuluyordu. Ses yükseldikçede tünelin titrediğini hisseder olmuştuk.

Yol düzleştikten bir şüre sonra önümüze yeni bir duvar çıktı. Önce mekanizma var mı diye baktım. Haritada kanla açılan kapıların üzerinde kırmızı bir damla işareti oluyordu. Bunda öyle bir işaret olmadığına göre bir mekanizması olmalıydı. Fener ışığında bulmak zor olsa da sonunda bulmuştum. Bir kayanın üzerine belli belirsiz kazınmış Druid Düğümü bana mekanizmanın yerini söylüyordu. Düğüme doğru elimi koyup iteleyince şekilsiz bir kaya parçası yavaşça içeri kaydı ve kayadan kapı aralandı. Bir insanın içinden anca geçebileceği genişlikteki aralıktan geçtik. Bulunduğumuz yöndeki mekanizmayı harekete geçirmiş olan kaya çıkıntısını iteleyip yerine yerleştirdim. Böylece kapı kapanmış oldu.

"Ses ileriden geliyor." dedi eliyle arka tarafı gösteren Tyler.

Ses görmezden gelinemeyecek düzeyde bir gürültü halini almıştı. Sanki gök gürültüsünü bulutların içinden dinliyor gibiydik. Sesin şiddetiyle zemin sarsılıyordu. Sesin kaynağına doğru ilerlemeye başladık. Nemin artışı bende bir fikir uyandırmıştı. Tyler'a durmasını işaret edip haritayı açtım. Son kapıdan sonra harita sınırına gelmiş oluyorduk. Ama şuana kadar gelmiş olduğumuz mesafe bende nerde olduğumuza dair bir tahmin yapmama yardım etmişti. Haritayı tekrar katladım.

"Sanırım nerede olduğumuzu biliyorum." dedim.

"Nerede? " diye sordu Tyler.

"Önce emin olmam lazım. Şu sese gidelim." dedim. Dolanbaçlı tünellerde ilerleyip sesin kaynağına vardığımızda nerede olduğumuzdan emin oldum.

"Bu tahmin ettiğim şey mi?" diye sordu.

"Evet," dedim.

"Peki tam olarak neredeyiz?" diye sordu.

"Bir iyi bir kötü haberim var. Hangisinden başlayayım?" diye sordum Tyler'a doğru bakarak.

"İyiden başla." dedi.

"Akademi binasından uzaktayız ve bir sıra savaşçı çemberini atlattık." dedim. Nerede olduğumuzdan yüzde doksan emindim. Burası akademinin ilk günlerinde Austin ile geldiğimiz küçük şelale ve akarsuyun olduğu yerdi.

Druid AkademisiМесто, где живут истории. Откройте их для себя