Bölüm 48

5.4K 457 441
                                    

Gözlerim kapalıyken yaptığımız yürüşü ve dönüşleri hatırlamaya çalıştım. En son sağa dönmüştük. Bu demek oluyor ki çıkış sol taraftaydı.

İki tarafında da benim hücremin kapısına benzer kapılar olan koridorda koşar adım ilerliyordum. Yanlarından geçerken kapıların arkasındaki öfkeyi, acıyı ve umutsuzluğu hissediyordum. Acı kükremeler ve öfkeli haykırışlar koridorda yankılanırken sırtımı dönüp gitmek hiç doğru gelmiyordu ama bu kadar mahkumu çıkarmak imkansızdı. Daha ben bile gerçekten kaçamamışken.

Bir anda duraksamama sebep olan o kapı dışında her birini görmezden gelerek koştum. Ama o kapı beni bir anda durdurmuştu. İçeride tanıdık biri olmalıydı. Bana durmamı söylüyordu tüm iç güdülerim. Gitmek, buradan biran önce kurtulmak istiyordum ama yapamıyordum. Sonunda kararımı verdim. Madem bu kapının arkasındaki beni durduracak kadar önemliydi ne olduğunu öğrenmem gerekiyordu. Fazladan güç harcamam gerekecekti ama başka çarem yoktu.

Kapının önüne gidip tekrar rüyamı ve o figürün benden uzaklaştığı anı düşündüm. Endişem körüklendi ve hava etrafımı sardı. Bu sefer ne yapacağımı bildiğimden daha kolay olmuştu işim. Kapıyı hızla açtım ve benimkine benzer odaya girdim. Siyahın bir anda beni terk etmesi karşısında çok şaşırdım. Sanki biri içimdeki siyah enerjisini çekiyordu. Bu çekilme karşısında tökezledim. Bu odadan biran önce çıkmalıydım. Arkamı dönmek üzereyken yerde yatan bedene gözüm takıldı. Kim olduğunu çıkartamıyordum ama bir şekilde tanıdık geliyordu. Ama siyahın benden uzaklaşıyor olmasından o kadar korkutmuştu ki yerde yatan bedene odaklanamıyordum. Saçlarım havalanınca en başta sıradan bir esinti sandım ama bu sıradan bir esinti değildi. Saçlarımı havalandıran beni saran havanın gücüydü. Ama nasıl olurda elementler bu odada işe yarardı. Çekilme hissi vardı ama elementler kullanılabiliniyordu. Bu konuyu düşünmek için doğru zaman gibi gelmiyordu. Madem kullanabiliyordum kullanacaktım.

Yeşil gözlü adamı düşündüm ve öfkenin beni sarmalamasına izin verdim. İçimdeki öfkeyi ateşle harmanladım ve elimi havaya kaldırdım. Avucumun içinden ateş çıktığını hayal ettim. Ateş enerjisi bedenimden elime geçti ve ateş yanmaya başladı. Ateş ışığında oda aydınlanınca yerde yatan kişinin kim olduğunu çıkarmaya çalışıyordum.

Her yanı kanla kaplanmış, kıyafetler parçalanmış, bitkin bir şekilde yatan kişi yüzü bana dönük olmasa da kim olduğunu söylüyordu. Yüzünü görmesem de, tüm vücudu kanla kaplanmış olsa da, eski halinden çok farklı olsa da nerde olsa tanırdım.

Ama bu olamaz! İmkansız! Burda olması imkansız!

Öfkemin yerini korku almaya çalışıyordu. Yerde yatan kişiden emin olmadan ateşin kaybolmasına izin veremezdim. Titrek adımlarla yerde yatan mahkuma yaklaştım. Ateşin olmadığı elimle omuzundan tutup sırt üstü çevirdiğimde yüzü bana döndü ve ateş gitti. O kadar çok korkmuştum ki ateş sönmüş, yerini odanın içinde hızla esen rüzgara bırakmıştı. Bu konuda yanılmış olamazdım. Yerde yatan kişi açıkça belli oluyordu.

Ölmüş olamazdı değil mi?

Beni kontrol eden savaşçının yaptığı gibi iki parmağımı boynunun yanına tuttum ve zayıf nabzı hissettim. Bu korkumun biraz dinmesine yardım etmişti. Rüzgarın hafiflemiş olması da iyiydi.

Bu odanın mahkuma nasıl bir etkisi olduğunu bilmiyordum ama benim enerjimi tüketiyordu. Buradan bir an önce çıkmalıydım. Onu da burada bırakamazdım elbette. Eğildim ve hafifçe sarsmaya başladım. Uyanmıyordu. Daha fazla zaman kaybedemezdim. Sirkteki ağır işleri yapmış olmak bir kez olsun işe yarasın diye dua ettim ve kolunu tutup çektim. Oturur vaziyete gelince kolunu omzuma atıp sırtımı döndüm. Eğildim ve uzanıp diğer kolunuda kavradım. Ayağa kalkmaya çalıştım. Çok ağırdı ama onu buradan çıkarmak zorundaydım. Bir kez daha denedim ve ayağa kalkmayı başardım. Kollarını sıkıca tutup aşağı çektim. Böylece o sırtımdaydı. Arkada ayaklarını sürükleye sürükleye onu sırtımda taşıdım ve odadan çıktık. Odadan çıkar çıkmaz çekilme hissi gitmişti.

Druid AkademisiWhere stories live. Discover now