Bölüm 12: Rol

1.9K 156 24
                                    

Multimedya; Evanescence - My Immortal.

Tam tempo okumalar!

*

Güneş ışığı. Bu görüntüyle uyanmayalı çok olmuştu. Sızlayan bedenim güneş ışığının vurduğu yerden başlayarak gevşiyor ve bu beni rahatlatıyordu.

Elimin üstünde bir baskı vardı. Bir şeyin elimi sardığını fark edebilecek kadar açıktı zihnim. Üstelik üstüne de bir şey koymuş olmalılardı.

Kirpiklerim, gözyaşının tuzlu etkisiyle ıslaklardı. Bu yüzden açmam kolay olmuştu.

Gözlerime vuran güneş ışığı irislerimi acıttığında bakışlarımı başka tarafa çevirdim. Bu odayı tanıyordum. Yan tarafımdaki Rock'n Roll ve Rolling Stone afişleri dolu duvarın üstündeki siyah elektro gitarı tanıyordum. Bu geniş çalışma masası ve gri kitaplığı tanıyordum. Bu siyah nevresimli yumuşak ve ergonomik yatağı tanıyordum.

Jackson'ın odasında olmalıydım.

Bir kez daha dikkatimi çeken elimin ağırlığıyla başımı sağ tarafa çevirdiğimde, odanın ve yaratın sahibini de görmüş oldum.

Jackson, çalışma masasının sandalyesini yatağın sağ tarafına çekmiş, elimi avuçlarının arasına saklayarak başını da üstüne koymuştu. Uyuyor olmalıydı.

Eğer uzun zamandır burada uyuyorsa boynu ve beli fena hâlde acıyor olmalıydı.

"Jackson," diye fısıldadım onu kolundan nazikçe dürterek. Gerçi pek hareket etmiş sayılmazdı. Hatta dürtü, kol kaslarından beyine ulaşmamış bile olabilirdi.

"Jackson, yerine yatmalısın," Sesim çaresizce bir yardım ışığı bekleyen Rose'un Jack'e seslenmesinden farksızdı. Hatta belki Titanic filminde Kate Winsten'i oynasam bu kadar iyi olurdum. Bunu düşünecektim.

Jackson yavaşca uykulu gözlerini aralayıp bana ve etrafına baktı. Yanılıyordum. O sabaha kadar uyumamıştı bile. Gözleri haddinden fazla kızarık ve yorgundu. Onu ilk kez böyle görüyordum ve şu an uykusundan uyanan küçük bir çocuk gibi tatlılığa sahipti.

Yavaşca elimi bırakıp ayağa kalktığında kendimi büyük bir boşlukta hissettim. Elim o büyük yuvada ne kadar güvendeydi.

"Yana kayar mısın?" dedi fazla masum bir ses tonuyla. İçimden bir an onu her sabah ilk uyandığı haliyle görebilmek için buraya gelmek geçti ama sonra bu fikri çabuk kaybettim.

Yatakta usulca yana kaydım ve onu geniş bir boşluk açtım.

Göğüs hizası terlemiş olan siyah tişörtü bedeninden ayırarak yere attı ve siyah nevresimin altına girdi. Yüzüstü yatıp yastığı kucaklarken tek yaptığım hipnoz etkisiyle onu izlemekti.

Uzun kirpikleri anında gözlerini perdelerken ne kadar yorgun olduğu yüz çizgilerinden okunuyordu.

"Beni izlemek yerine benimle uyumayı dene," diye yarım yamalak mırıldandığında gözlerimi kaçırdım ve yatakta kıpırdandım. Oysa ki ben göz kapağının üstünde göz yok sanıyordum!

Siyah nevresimi üstümden atıp ayaklarımı yere değdirdim. Üstümde oldukça bol siyah bir sözde kısa kol tişört vardı fakat kolları dirseklerime geliyordu. Alistair Jackson kadar geniş omuzlara sahip değildi. Yani bu omuz çizgileri kollarıma düşen tişört kesinlikle Jackson Stefan'ındı. Neden evde bir kız kardeş varken Jackson'ın tişörtünü giyiyordum ki?

Altımdaki okul eteği çok kırışmıştı. Zaten tişört onu tamamıyla kapatırken yine de düzeltme ihtiyacı duydum.

Tişörtü yavaşca yukarı kaldırdığımda gözletim şaşkınlık içerisinde büyüdü.

İMGE - IWhere stories live. Discover now