Bölüm 56: Veda

814 58 82
                                    

İthaf: duruliladeniz
Tam tempo okumalar!
*

Önümdeki manzara yüreğime korkudan bir ateş parçası düşürmüştü.

Zorla kızın ismini fısıldadım ancak bu bir fısıldamadan çok daha ötesiydi. Sesim adeta içime kaçmış gibiydi, ben bile duyamamıştım.

Az öncekinin aksine hızlanan nefesimle elimi kızın bedenine sürdüğümde önümdeki beden bir toz bulutu halinde yok oldu.

Ne?

Az önce Rosalie'nin olduğu boş ağaca bakarken arkadından farklı bir beden belirdi.

Bu Elison'dı. O da tıpkı Rosalie gibi boynundan bir iple ağaca asılmıştı. Onun ardında Alec vardı, onun ardında Dexter ve Sarah...

Bacaklarımın titremeye başladığını hissettiğimde koşarak onlara dokundum ancak onlar da Rosalie gibi toz olup avuçlarımda kaybolmuşlardı.

Bu... Bu bir illüzyondu.

Neler olduğunu kavramaya çalışarak geri geri gittiğimde çarptığım şeyle durdum.

"Bir yere mi gidiyordun, Isabella?"

Andrew'in tenime bir bıçak gibi saplanan soğuk sözlerini işittiğimde arkamı döndüm.

Bana gülümseyen suratının altında yatan korkunç ifade beni telaşlandırmaya yetse de soğukkanlılığımı korumaktan başka çarem yoktu.

Sırtımı dikleştirerek, "Ne işin var burada?" dedim.

Yapmacık bir üzüntüyle dudağını büzdü.

"Aşk olsun, Bella. Daha düne kadar beni hoş geldin büyükbaba diye karşılıyordun."

"Ben şeytana büyükbaba demem," dedim kendimi geri çekerek. Önünde elimden geldiğince cesur bir tavır sergilemeye çalışıyordum ancak bu korktuğum gerçeğini değiştirmiyordu.

Yavaşca bana doğru eğildi. "Şeytan olduğumu mu düşünüyorsun?" dedi kısık bir sesle.

"O zaman daha hiçbir şey görmemişsin demektir."

Arkamdan gelen kalın zincirin boğazımı sarmasıyla yere öyle sert düşmüştüm ki hiç istemesemde dudaklarımdan derin bir inleme döküldü.

Zincir, damarlarımın içine öyle bir elektrik enjekte ediyordu ki bu acı dayanılır gibi değildi. Zinciri kırmak için elimi boynuma götürdüm ancak hiçbir şey olmamıştı.

Ateş yoktu.

Ateş yoktu.

Korkuyla tekrar denedim ancak bu sefer zincire değil, elimi Andrew'e çevirerek denemiştim fakat sonuçta değişen bir şey yoktu.

Andrew koca bir kahkaha patlattığında ona baktım. Neler oluyordu burada?

"Uyuyan Güzel'in çabaları boşa mı çıkıyor yoksa?" dedi dişlerini göstererek. "Üzgünüm ama güçlerin bu zincirin altında etkisiz."

Bedenini bana doğru eğdi. "Tıpkı az sonra olacağı gibi."

Kendimi ileri doğru attığımda zincirin boynuma yaptığı baskıyla tekrar geri çekildim. Bu sadece bir zincirden ibaret değildi. Bu adeta gücümü etkisiz kılan başka bir güç gibiydi.

Üstelik gittikçe de boğazımı sıkan bir şeydi bu. Canım acıyordu ancak bunu ona belli edemezdim.

Şu anda dikkatimi çeken sandalyeyi Andrew altına aldı ve oturdu. Yüzündeki gülümsemenin yerini daha ciddi bir ifadenin alması konuşacağını belli ediyordu.

İMGE - IWhere stories live. Discover now