Bölüm 50: Mesaj

729 62 64
                                    

İthaf: hayali_yazar_asya
Tam tempo okumalar!
*

Bir müddet yalnızca elimdeki kartları incelemeye devam ederken Jackson'da beni izledi. Ara sıra dudaklarımı açıp kapıyor, gözlerimi kısıp açıyordum ve o tüm bu mimiklerimi hiçbir ayrıntıyı kaçırmadan izliyordu.

Biraz daha bekledikten sonra bu oldukça uzun süren sessizlik onu bunaltmış olacaktı ki yavaşça sandalyesinden kalktı.

"Aşağı iniyorum, gelmek ister misin?" diye sordu. Kafamı hayır anlamında salladığımda omuz silkti.

Jackson odadan çıktığında kartları yanıma koyup elimi yaraya bastırdım ve zor da olsa Jackson'ın yatağına uzandım. Kartları tekrar elime alıp incelemeye devam ettim.

Jackson, Rosalie, Sarah, Dexter, Alec... Aylarca karşımızda Andrew isimli birinin varlığından söz edip durmuşlardı. Bahsi geçen adamın gücünden ve öfkesinden, kininden ve acımasızlığından sürekli bahsedip türlü oyunlar oynamışlardı.

Şimdi ise onların karşısına geçip bu adamın her şeyi öğrendiğini söylüyordum fakat hiçbiri bu konuyla muhattap olmuyordu. Jackson bile...

Bir şeyler vardı. Bu kartlar, Jackson'ın dünkü konuşması, Sarah'ın sabah sürekli yaptığı küçük refleksler ve Rosalie'nin günlerdir bitmeyen gerginliği.

Bir şeyler vardı. Sanki hepsi, özellikle de Jackson benden bir şey bekliyor gibiydiler. Ağzımdan çıkan en ufak bir sözde emir almış askerler misali harekete geçecek gibiydiler.

İyi de benden ne bekliyorlardı ki?

Aklım sürekli teyzemde ve kalbim ona bir şey olacak korkusuyla yanıp tutuşurken onlara ne faydam olabilirdi?

Kartları yan tarafıma koyup gözlerimi kapattım.

Teyzemi düşündükçe içim fena oluyordu. Nasıl da o adam teyzemi gözlerimin önünde alıp götürmüştü. Hiçbir şey yapamamıştım.

Gözlerimi açıp tekrar kartları iki elimde tutup inceledim. Orada hiçbir şey yapamamıştım ve belki de bu kartlar şimdi bir şeyler yapmam için Jackson'ın bana bir işaretiydi.

Yeşil bir ağaç. Yaşamı simgeleyen buydu. Siyah bir yılan. Zehri her tarafından akan bu yılan ise ölümün simgesiydi.

Aslında bu iki kart bana bir tercih yapmamı işaret ediyordu. Andrew'in hayatını bağışlamam ya da onu öldürmem gibi bir tercih.

Oldukça ağır ve kendimi incitmeyecek hareketlerle yatakta doğrulup gardırobun önündeki aynaya döndüm. Göz altı torbalarım morarmış ve benzim biraz solmuştu. Gözlerim ağlamaktan olacak ki biraz kızarık ve şişti.

Kurumuş dudaklarımı yalayarak ıslattım ve elimde tuttuğum kartları sıktım.

Ben yaşamı seçmiştim. Jackson ise ölümü. Ancak karşımdaki Andrew bile olsa onu öldüremezdim.

Elinden geleni herkes yapar, Isabella, dedi aynadaki soluk ıslak dudaklar. Asıl marifet elinden gelemeyeni de yapabilmekte.

Gözlerimi yere indirip çok kısık bir sesle, "Yine de yapamam." dedim.

Neden yapamazsın? O yapıyor. O basit bir güç için binlerce insanı katledebilecek kadar alçak bir yaratık. O bu yolda kendi kızını bile kurban verdi.

"Hayır, hayır, hayır," dedim ellerimi aynadaki yansımama koyarak. "Yapamam."

Aynadaki beden nana ait olmasına rağmen gözleri bana oldukça yabancıydı. Sözleri bıçak gibi keskin olan yansımamın gözlerinden sürekli harlı intikam ateşleri geçiyordu. Öyle kararlıydı ki benim tam aksime hiçbir sözünde tereddüte uğramıyordu.

İMGE - IUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum