Bölüm 34: İtiraf

1.2K 77 95
                                    

İthaf: melisaglsn

Tam tempo okumalar!

*

Jackson benimle birlikte ayaklarını suyun içinde kıpırdattığında dakikalar sonra yüzeye çıkmıştık ve hava iyice kararmıştı.

Derin bir nefes alıp gözlerimi Jackson ıslakken bile kalın buklelerinden ödün vermeyen saçlarında dolaştırdım. Suratının neredeyse tamamındaki su damlacıkları onu oldukça çekici bir hale getirmişti.

Göldeki su az önce üstünde yanan ateşe rağmen soğuktu ve bu kendime gelmemi sağlamıştı.

Gün, yüzeye çıkardığı günahları saklamak için geceyi çağırmıştı yanına. Bizde suyun en dibine gömmüştük günahlarımızı.

Jackson'ın bakışları saçlarımdan başlayı boynuma kadar uzun bir yol izledi ve tekrar gözlerimde durduğumda, dudaklarından küçük bir fısıltı duyuldu: "Üşüdüm."

Aslında bu benim bedenimdede meydana gelmesine rağmen benim dile getirmeyi unuttuğum bir şeydi. Su bu bahar ayında haddinden fazla soğuktu ve biraz daha burada durursak sonumuzun Titanic filmindeki insanlardan farksız olacağı bariz bir gerçekti.

Ellerini yavaşca belimden geçip yüzmem için bana fırsat tanıdığında hemen yanımdaki iskeleye tırmandım. O da arkamdan geldi.

Kıyafetlerimi değiştiremeyecek olmak veya üzerime alacağım sıcak bir battaniye bulamamak şu an çok moralimi bozmuştu. Bir an önce eve gitmenin hayalini kurdum ama sonra vazgeçtim.

Eve gidince neler olacağını kestiremiyordum. Elison'ın içimde bıraktığı korun sızıntıları hâlâ duruyordu ve bu haldeyken Andrew'i görmem ne kadar sağlıklı olurdu bilmiyordum.

Belki de beklediğim son bu olurdu. Bu gece. Hem kendimi, hem Andrew'i, hemde etrafımdaki herkesi yakardım.

Tüm bu deli düşünceler saniyeler içinde beynimde dolaşırken Jackson bana kafasını yana eğdi.

"Ne yapacaksın? Eve mi gideceksin?"

"Evet." dedim hemen hızlı bir cevap vererek.

Bir anda, "Harika!" diye bağırdığında ne olduğunu anlamamıştım fakat sonra, "O zaman bize gel," dedi sanki ben az önceki sorusuna farklı bir yanıt vermişim gibi.

"Farkında mısın bilmiyorum ama, evet dedim."

Dudağının kenarı yana kıvrıldı. "O zaman daha da harika. Gelmeyi kabul ettin."

Sözlerimi sürekli çarpıtıp kendi istediği gibi yorumladığı için bende ne dediğimi şaşırmıştım. Cidden neye evet demiştim? Sorusına yanıt vermiştim, değil mi? Ama hangi sorusuna?

"Jackson!" dedim sırıtmayı kesmesini bekleyerek.

"Kafamı karıştırmayı kes. Eve mi gideceksin sorusuna evet dedim. Sizde falan kalmıyorum."

Ellerini cebine sokarak omuz silkti. "İyi," dedi. "O zaman ben seninle gelirim."

Gece soğuğu ıslak bedenimde ürpertş hissi oluştururken tek derdim bir an önce başımı sokacak bir deliğin olmasıydı.

Gözlerimi kısıp Jackson'a baktım. Normal yüz ifadesinin arkasında derin bir kararlılık vardı ama sanki bu da normal gibiydi.

Yavaşca arkamı dönüp yürümeye başladığımda benimle birlikte yürüdü.

"Aklımdan geçenleri biliyorsun, değil mi?" diye sorduğumda dudağını büzdü. Konuşurken fazla mimik kullanması onu doğal ve sevimli yapıyordu. Bunun yanı sıra her ne kadar Amerikan İngilizcesi'ne sahip olsada İngiliz İngilizcesi'ni de çok düzgün telaffuz ediyordu.

İMGE - IWhere stories live. Discover now