Bölüm 44: Anlaşmazlıklar

828 74 26
                                    

İthaf: eyucedag04

Tam tempo okumalar!

*

Elimde bir müddet tarihine baktığım dergi yavaşca yere düşerken Alistair tek kelime dahi etmeden beni izliyordu.

Bunu yapmıştı. Zamanı oynatmıştı.

İyi de neden burası?

Aklımda binlerce yeni sorun işareti peyda olup diğerlerinin beşine takılırken kafam allak bullak olmuştu.

"Sen," dedim başımı kaldırarak. "Sen... Nereden biliyorsun?"

Daha fazla cümle kuramamıştım fakat karşımdaki ne söylediğimi hemen anlamıştı. Bu sersem halim onu zerre etkilemiyor, aksine, oldukça eğlendiriyordu.

Alistair'ın bu tarihi bilme şansı yoktu. Ona hiç ailemden bahsetmemiştim. Belki bir iki defa diğerlerine anlatırken onları Londra'da kaybettiğimi söylemiştim fakat kimseye böyle detaylı bir tarih vermemiştim.

Kaldı ki bu detaylar yalnızca ailemin ölüm tarihiyle sınırlı değildi. Öldükleri meydanı ve o gün ne giydiğime kadar hepsini biliyordu işte.

Ondan bir cevap beklediğimi gördüğünde kafasını masumca yana yatırdı ve, "Ah, Bella." dedi.

"İnan bana, buraya beni senin hakkında bildiklerim getirmedi. Jackson hakkında yeterince bilgiye sahip olmam yeterli."

Al işte! Konunun bir şekilde dönüp dolaşıp Jackson'a geleceğini tahmin etmeliydim.

"Jackson ile ne alakası var? Bu tarihi Jackson bile bilmiyor."

Dudağındaki ukala gülümsemeyle biraz geriye gidip karşımızdaki süs havuzunun mermerine oturdu.

"Demek ki sen onun hakkında yeterlis bilgiye sahip değilsin."

Biraz durdu ve ellerini oturduğu mermere koyarak geriye doğru bedenini esnetti.

"Neden hakkında en ufak bir bilgiye sahip olmadığın adama bu kadar bağlısın?"

Bu konuşmanın başladığı yer gibi devam edişi de hiç hoşuma gitmemişti ve canımı sıkmaya başlamıştı.

"Bana laf kalabalığı yapma, Alistair. Ne bildiğin, ne düşündüğün umrumda değil. Beni nasıl getirdiysen geri götüreceksin."

Alistair'ın kaşları hayretle havaya kalkarken dudaklarından bir, "Vay!" sözcüğü döküldü. Ellerini dizlerine koyup oturuğu yerden kalktı ve üstüme yürümeye başladı. Bana biraz yaklaştığında yüzüme bakabilmek için eğildi ve boyunu boyuma sabitledi.

Genelde onun gün ortasında ışığın vurduğu berrak bir denizi andıran gözlerini görmeye alışıktım fakat bu kez alacalı bir gece gibi kapkaraydı. Bir mavinin hiç bu kadar tın atladığına şahit olmamıştım.

Gözleri önce gözlerimde, ardından yavaşca dudaklarımda durduğunda sırtım adeta buz kesilmişti. Ne olursa olsun geri adım atmayacaktım. Kimsenin beni istemediğim bir yerde tutmasına izin veremezdim.

Bu kararlı tavrım içimdeki Isabella'dan büyük bir onay alırken kendimi daha güçlü hissetmiştim.

"Bu lafları sana Jackson mı öğretiyor?" dedi suratına acımasız bir ifade yerleştirirken. Biraz durdu ve dudağını yaladı.

"Ya da, seni eğitiyor mu demeliyim?"

Söylediği bu cümle kanın beynime sıçramasında öyle büyük rol oynamıştı ki, tüm sinirlerim tamamen kontrol dışı bir hal almıştı. Ne zaman yumruk yaptığımı anlayamadığım Alistair'ın suratında öyle sert patlamıştı ki adam sendeleyerek geri gitti.

İMGE - IWhere stories live. Discover now