Bölüm 26: Gözyaşı

1.2K 103 42
                                    

Multimedya: Alec Benjamin - Let Me Down Slowly.
İthaf: TcKasm

Tam tempo okumalar!

*

Sıcak ve olabildiğince yumuşak dokunuşlar omzumu gıdıklarken önüme koyulan kanlı pamuğu izledim.

"Kendini sıkma, Isa. Nefes bile almıyorsun," Uzun zamandır nefesimi tuttuğumu Jackson konuştuğunda fark etmiştim.

Kızın omzumda açtığı yara bir cam parçası çiziği olmaktan tamamen çıkmış, sanki bir kurşun yarasına dönmüştü. Büyükbabamı arayıp Jackson ne dediyse onu söylediğimden beri Jackson yanımdaydı ve bana pansuman yapıyordu.

Kendimi bu kadar sıkmamın sebebi ise, Jackson'ın karşısında mor bir sutyenle oturuyor olmamdı.

Yarayı pansuman etmeyi önerdiğinde bu cazip teklifi hemen kabul etmiştim ama tişörtümü çıkarmamı istediğinde aslında bunun çok da mantıklı bir öneri olmadığını düşünmeye başlamıştım.

Ama bana söz vermişti, bana kesinlikle bakmayacaktı. Ara sıra beni deli etmek için gülse de kısmen sözünü tutuyor gibiydi.

"Az kaldı. Kolunu indirebilirsin," dedi tentürdiyotu masaya bırakarak. Yarayı güzelce temizlemişti ve şimdi orayı dikecekti.

Parmaklarıyla sutyenimin askısını aşağı indirmeye başladığında nutkum tutldu. Çığlık atacaktım fakat sanki soyut bir varlık elini dudaklarıma bastırarak beni susturuyordu.

Sol omzumun askısı omzumun altına düştüğünde Jackson biraz durdu. Yavaşca aşağı eğildiğini hissedebiliyordum. Şöminenin etrafa yaydığı katlanılmaz ısıya rağmen sırtım büsbütün buz kesilmişti.

Biçimli burnundan çıkan nefes şimdi çıplak omzuma dokunuyordu ve ben, omzumdan kalbime akan derin bir elektrik akımına tutulmuştum.

Gözlerimi kapattım. Şimdi parmakları tekrar tenimdeki dansına kaldığı yerden devam ediyordu.

"Neden büyükbabamı aramamı istedin?"

Sorum onu hiç afallatmamıştı. İlk yardım çantasından gerekli malzemeleri masanın üstüne koymaya devam etti. Ne zaman cevap vermek istemese böyle yapıyordu, duymazdan, görmezden geliyordu. Benimse sorumu tekrarlamaya yetecek kadar gücüm yoktu.

Sessizce önüme bakıp bu soruyu hiç sormadığımı düşündüm fakat bu sefer o bir doru yöneltti.

"Gelmesem kıza ne yapacaktın?" dedi ipliği uzunca keserek. Bu sorunun cevabını kızı yakmak aklımdan geçerken düşünmemiştim.

Önce Jackson gibi soruyu duymazdan geldim. Ancak sorusunu duymazdan gelsem de, Jackson'ın arkamdaki varlığı ve tenimdeki yumuşak dokunuşlarını görmezden gelemezdim.

"Bilmiyorum," dedim. Sesim yağmurlu havada çekip çekmemek arasında dolaşan bir radyo yayını gibiydi. Gittikçe kısılıyordu.

"Belki de kızla birlikte tüm evi ateşe verirdim. Sen yaptığında korktuğum şeyi belki de ben yapardım. Daha önce yapmıştım,"

"Bilmiyordun," dedi beni rahatlatmak istercesine. Ama ben rahattım. Ölümden korkmadığım bir yalandı, ölümden hâlâ korkuyordum fakat er ya da geç beni pençesine alacak bir şeyden korkmam boş yere delilikti.

Aslında bu yeni kazandığım bir bakış açısıydı. Daha önce ölüm ve delilik kavramlarını birbirleriyle hiç bu kadar mantıklı bağdaştıramamıştım.

İMGE - IWhere stories live. Discover now