3.2 "SATRANÇ" [Sezon finali]

3.2K 295 147
                                    

Bölüm sonu duyurusunu okumayı unutmayın. Sizleri seviyorum.

İyi okumalar! ♡

İZEL KARA

Aslında herkes bir satranç oyununun içerisindeki taşlardan ibaret bu hayatta. Fakat bu oyunun içinde doğan insanlara hangi taş olmak istedikleri sorulmuyor nedense... Kimileri umursanmadan öne atılan ve ölmesine göz dahi kırpılmayan bir piyon rolünü oynuyor rakibi oyalayacak yem misali... Kimileri ise tüm taşları kendi canı için feda edecek kadar bencil olan şahı... Aslında acıyorum şah olanlara, kendilerini oyunun kalbi zannedip herkese tepeden bakıyorlar. Oysa oyun bitince piyonlar ile aynı kutuya koyulacaklarından bihaberler.

Eğer piyonsanız güçsüzsünüz demektir. Bu oyunda da güçsüzler ölmeye mahkumdur. Şahı yöneten el olmak için çabalayan piyonlar asla başarılı olamaz. Piyon doğmuş akıllı insanlar ise şahı yöneten el olmaktansa o eli yöneten akıl olmaya çalışır. Çünkü satranç elle değil akılla oynanır.

"Aklı zenginler, cebi zenginlere acırmış İzel biliyor muydun bunu?"

Elinde ki kaleyi yavaşça vezirimin dibine kadar getirdi. Ardından saatine basmayı da ihmal etmemişti. Gülümseyerek oyunu incelediğimde kalesini koruyan bir taşın olmadığını fark ettim. Tek hamleyle kalesini oyun dışına koymuştum bile.

"Benim şu an sana acıdığım gibi mi baba?"

Gülümsemekle yetindi babam. Oyuna göz gezdiriyordu. Sonra en arkalardan siyah fili aldı eline, çaprazlamasına uzunca getirdi ve vezirimi tek hamlede devirdi.

"Satrançtaki pişmanlıktan daha büyük pişmanlık yoktur,"

sonra eli ile oynamamı işaret etti. "Şu an olduğun gibi mi kızım?"

Bazen onu her konuda yendiğimi hissetsem dahi, anlık bir hissiyatın bana yaptığı ev sahipliğinden beni çabucak kurtarıyordu. Söylediklerine sadece gülümsemekle yetindim. Oyuna odaklandığım zaman piyonlarım ve şahım dışında bir şeyin kalmadığını fark ettim. Babamın siyah taşları kesinlikle benden üstündü. Öylece dizi olan bir kaç piyonumdan biri rastgele iki adım öne sürdüm. Saatime dokunmamla babamın piyonuma yakın olan atını piyonumun önüne getirmesi ve aklımda ki planı suyu düşürmesi bir olmuştu.

"Ne zaman pes edersin kızım?"

Şu an resmen benle dalga geçiyordu. Pes etmeyi sevmezdim. Sonunda yenileceğimi bilsem bile son hamleye kadar direnirdim. Öylece geçen dakikalara ve önümde ki piyonlara bakıyordum. Şu an düşünmemin de pek bir önemi yoktu. Tahminen bir kaç hamleye zaten şah mat olacaktım. Fakat tam o sırada babamın saatine basmamış olduğunu fark ettim. Şu an benim için aktığını sandığı dakikalar aslında onun zamanında gidiyordu. İçimden kahkahalar atsamda bunu kesilikle dışarı vurmuyor aksine çok çaresiz ve ne yapacağını düşünüyormuş gibi davranıyordum. Tam o sırada elime aldığım taşı istediğim yere koyacakken babama saati işaret ettim. O da oraya baktığında zamanının tükenmiş olduğunu gördü. Oyunu ben kazanmıştım!

"Satranç elle değil akılla oynanır baba," şimdi gülme sırası kesinlikle bendeydi. "Mesela senin oynamadığın gibi..."

Ardından masadan kalkarak kendimi yatağıma doğru bırakmıştım.

"Beni yendin... Bu büyük gelişme İzel."

"Kazanan her zaman sen olmayacaksın baba."

"Gerçek satranç oyununda kazanan ben olacağım İzel."

Ne dediğini pek anlamasamda bunu kafaya takmadım. Ona arkamı döndüğümde oyunu topladığını gelen seslerden dolayı fark etmiştim. Uzun zaman sonra babamla ilk defa satranç oynamıştık. Günlerimi bu dört duvar arasında öyle geçirmekten sıkıldığımı fark edince elinde bir satranç kutusuyla içeri girmişti bir kaç saat önce. Onu görünce eski anılarım gelmişti aklıma. Bizim babamla çekişmeli satranç oyunlarımız, annemin bizi gülerek izlemesi ve soyduğu meyveleri tek tek ağzımıza tıkıştırması...

TUVALDEKİ KAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin