1: İkinci düşme vakası.

33.9K 1.8K 2K
                                    

Merhabalar, bölüm sonunda zaten gerekli şeyleri söyledim -hemen gidip bakmayın önemli bir şey değil sadece fic gidişat belirlenmesiyle ilgili neyse- iyi okumalar diliyorum ve yorum beklediğimi de söylemek istiyorum, elimde birkaç bölüm daha var final haftam bitene kadar idareli atacağım ❤️😚
__

"Baba! Yine iki kereden fazla gitmeyeceğin hangi kulübe üye oldun?"

Bu adam beni delirtecekti. Emekli olduğundan beri denemediği spor branşı kalmamıştı. Tamam, fit falandı ama yine de yaşlıydı artık. Ellilerinin ortasındaki adam ne yapacaktı biniciliği?

"Profesyonel binicilik dersi alacağım" demişti keyifle gazetesini okumaya devam ederken. Ben de saçlarımı havluyla kurulamaya devam edip yavaşça ve dikkatle merdivenlerden iniyor, çoktan kahvaltı masasına oturmuş olan ailemin yanına doğru gidiyordum.

"Attan düşüp bir yerlerini kıracaksın-"

"Olumsuz şeyler düşünme Jungkook. Bırak istediği kulübe gitsin. Sanki sen ödüyorsun?"

Anneme büyük bir şaşkınlıkla bakmıştım

"Ben ödemesem bile elli beş yaşındaki bir adamın bir yerlerini kırma ihtimalinin yüksek olduğu bir sporu yapmasına onay mı vereceğim?" Demiş ve yerime oturduğum sırada devam etmiştim. "Ayrıca üç aylık peşin para vermenin amacı ne acaba?"

"Çocuk benimle çok iyi ilgilendi, ata binemesem bile belki genç ve bana yaşlısın demeyen bir arkadaşım olur dedim"

"Baba.."

İç geçirerek bana oyuncu bir tavırla üzgün bakışlar atan babama ellerimi uzattığımda hemen tutmuştu.

"Yaşlı olsan bile çok iyi görünüyorsun. O yüzden kim yaşlı derse desin umursama bunu tamam mı?"

"Bana yaşlı diyen tek kişi sensin?"

Derin bir iç geçirerek başımı öne eğmiş ve hafifçe sallamıştım.

"Tamam. Daha fazla söylemeyeceğim bu kelimeyi ama sen de çok dikkatli olacaksın tamam mı? Acaba şu savaşlarda giyinilen zırhlardan bulabilir miyiz?"

Babam ve annem aynı anda kıkırdadıklarında dudaklarımı büzerek omuz silkmiş ve ellerimi babamın ellerinden çekerek çubuklarımı kavramıştım. Çok fazla yemeyecektim fakat atıştırmadan çıkamazdım.

"Jimin uğradı sabah" demişti annem bakışlarını bana çevirerek. "Sana bir kutu bıraktı. Ne olduğunu biliyormuşsun sen. Öyle söyledi" diyerek babama bir imalı bakış attığında babam hemen tek kaşını kaldırmıştı.

"Yoksa ayrıldınız da ondaki eşyalarını sana mı getirdi?"

"Ne? Ne saçmalıyorsun baba? Lütfen artık Jiminle sadece çok yakın iki arkadaş olduğumuzu anlayın" diye isyan ettiğimde beni umursamadıklarını biliyordum. Jiminle yıllar önce başladığım dans stüdyosunda tanışmıştık. Onunla gerçekten çok iyi anlaşmıştım ve tanıştığımızdan beri de sürekli birlikteydik. Ya o bana gelirdi ya da ben ona giderdim, bir günümüz bile ayrı geçmezdi. Annemler de onu seviyorlardı ve ben eşcinsel olduğumu açıkladığımdan beri ikimizi sevgili zannediyorlar, her seferinde imalı şeyler söylüyorlardı ama o gerçekten benim kardeşim gibiydi. Benden daha büyüktü ama bebek gibi bir şeydi işte.

"Kutudakiler ne o zaman?"

"En son stüdyoya gittiğim gün orada bıraktığım kıyafetlerim ve ayakkabılarımı getirecekti" diye mırıldandığımda hemen şaka yapmayı kesip ciddi bir havaya bürünmüşler, hatta rahatsız bir şekilde yerlerinde kıpırdanmışlardı. Fazla endişelenmelerini ve gerilmelerini istemediğim için gülümseyerek bir şeyler yemeye devam etmiştim.

Equestrian: taekookWhere stories live. Discover now