on bir

208 28 198
                                    

Kilisede Rahip Hormisdas ve kasabadakiler toplanıp dua okurlarken, dışarıdan gelen rüzgar insanların tuttuğu mumları sallandırıyordu. Herkes gözlerini kapamış, rahibin sözleriyle başlarını sallarlarken yalnızca insanların biraz yüzlerine aydınlatan loş ateşlerin yansımalarını izledim. Oliver birkaç metre ötede, dairedeki yerini almış tuttuğu muma doğru eğdiği kafası oynadıkça saçları önüne düşüyordu. Ona baktığımı hissetmiş gibi gözlerini açtı. Açar açmaz karşılaştığı gözler benimkiler olunca hem güven, hem de yakalanmanın verdiği utancı aynı anda hissettim. Son zamanlarda bu birçok kez başıma geliyordu.

Ama ben gözlerimi yeniden kapatamadan göz kırpıp gülümseyince az daha tutmakta olduğum şamdanı düşürüyordum. Panikle iki elimi de en sağlam kısmından kavrayıp, dik tuttuğuma emin oldum. Annem durmadan Tanrı'yı şımarıklıklarımla üzdüğümü, af dilememi söylerken bir de kiliseyi yakarsam herhalde sonunda gerçekten de onun ölümünün sorumlusu olurdum.

Diğerlerinin beni görmüyor olması iyiydi. İlla birinin tüm kasabayı alevlere verecek bir iblis olması gerekiyorsa bu herkes bu kişinin kolaylıkla ben olacağımı düşünürdü de zaten.

Oliver gülmemek için gözlerini kapatıp, dudaklarını ağzının içine aldı. Bense onun kadar umursamaz olamıyordum. Ormandan gelen ses yüzünden birkaç gecedir uyuyamıyor, annemin bile tek başına bir yere gitmesinden çekiniyordum. Rahip Hormisdas komşu kasabadakilerin avlanmak için ormanlarda kaybolduğunu, bazen de ayı kapanlarına takıldığını söylemişti. Bir grup gidip, kontrol ettiğini söylemişti ama ben hala buna inanmıyordum. Adamın korkunç çığlıkları, her gün koşturup büyüdüğüm bozkırlarda izini bırakmıştı. Özellikle de davette gördüğüm silüetten sonra...

Bir anda herkes gözlerini açıp rahibin vaazını dinlemeye başlayınca tekrar elimdeki mum sallandı. Annem kimseye fark ettirmeden mumu elimden alıp, bronz çeşmenin yanına bıraktı. Demek sallanan beni tek gören kişi Oliver değildi.

Kiliseden çıkarken Cathy ve annem beraber yürürken Oliver bana yetişti. Ben sessizce yaprakların üstüne basıp dururken o da adımlarını kısaltıp, yavaşladı. Botları, botlarımın yanında senkronize bir şekilde ilerlerken konuşmasını bekledim. En azından ona baktığımı yakaladığı için beni kızdırıp durmasını ama sessizdi.

"Sence ölmüş müdür?"

"Kim?"

Olduğum yerde durdum. Gerçekten bu kadar umurunda olmaması beni şaşırtmıştı. Oliver belki çoğu zaman soğuk kanlı olabiliyordu ama yalnızca günler önce ölmüş olabilecek birinin o korkunç çığlıklarını tamamen unutması onun için bile doğal gelmiyordu.

Diğer yandansa Oliver'dı. Çoğu zaman bencil de olabiliyordu da.

"Adam? Ormanın girişinde duyduğumuz?"

"Ha... evet. Kimse haber almamış. Ormanın içinde sisten önlerini bile görememişler. Bana kalırsa ayı kapanı ya da bir kurttu."

"Ya kasabada yabancı biri varsa? Davette gördüğüm adamın açıklaması olmuyor mu? Üstelik Christian Luther'ın ortadan kaybolması? Sence de tuhaf bir şeyler dönmüyor mu?"

Oliver'ın yüzüne bir gülümseme yayıldı. Neredeyse söylediklerimi komik bulacak gibisinden bir gülümseme. "O gece zavallı kaburgaların can çekiştiğinden doğru düzgün önünü göremiyordun bile. İçki de çarpınca korkuluğu biri sanman çok normal. Chris'in kaybolmasıysa Emily'den olabilecek en uzak yerde gözlerini sabahlara açmak istemesi. Bana kalırsa İspanya'da bir çingeneyle bile evlenmiş olabilir. Eğer kasabada bir katil gezseydi, emindim ki çok daha fazla kişiyi daha gizlice öldürürdü."

Lake in the MoorWhere stories live. Discover now