yirmi üç

139 20 148
                                    

Salona girer girmez Jamie kapıyı ittirdiğim korkunç sesle irkildi. Yüzümdeki ifadeyi görünce bana doğru bir adım attı.

"Connie?"

Üstüne doğru o kadar hızlı yürüdüm ki ilk kez kendinden emin olamayarak geriye doğru kaçındı kısa adımlarla.

"Daphne'ye ne söyledin?"

"Ne hakkında?"

"Biz. Amerika. Plan. Evlilik."

"Hiçbir şey?"

Kaşlarımı kaldırdım. Jamie kahverengi süveterinin üstüne elini koyup, sarı saçlarını geriye aldı. "Yemin ederim. Hiçbir şey. Neden bunu Daphne'ye söyleyeyim? Bu da nereden çıktı?"

Arkamızda tık tık tık ilerleyen kocaman saate baktım. Jamie'nin yalan söyleyip söylemediğini anlayamıyordum. İçimdeki öfkeye yenilmek istemiyordum ama avuçlarımdan alevler çıkacakmış gibi yanıyordu tüm vücudum.

"Daphne nerede?"

Jamie piyanonun gerisindeki cama ilerledi. Dışarıya baktı. Daphne'nin dışarıda olduğunu, Oliver ile olduğunu, biliyordum. Demek istediğim onunla konuşmayı dilediğimdi. "Dışarıda. Oliver'la çay—"

"Onu buraya çağır."

Jamie'nin şaşkınlığı yüzünden silinip, kasları gerilmeye başladı. "Evime bu şekilde girip, beni bir şeyle suçlamana göz yumuyorum ama bana kendi evimde emir vereceksen en azından neyin bu kadar canını sıktığını öğrenebilir miyim?"

"Ya ben? Ben Oliver'la benim hakkımda ne konuştuğunu öğrenebilir miyim?"

Jamie yüzüme bakakalırken onu gafil avladığımı anladım. Yeşil gözleri göğsü inip kalkarken kirpiklerimi saydığını düşüneceğim kadar uzun süre izledi yüzümü.

"Bizi mi dinliyordun, Griffiths?" Yavaşça konuşurken sesi alçaldı. Her ne yapmaya çalışıyorduysa öfkemin alevini dalgalandırdığı açıktı.

"Dinlemiyordum. Seni beklerken adımı duydum. Hepsi bu." Göğsünü işaret parmağıyla dürtünce geriye doğru bir adım atmak zorunda kaldı. Ama gülümsüyordu. "Eşim olarak fazla cesur konuşuyordun."

"Açıklayabilirim."

Kaşlarımı kaldırıp açıklamasını bekledim. Gözlerini benden kaçırırken gülümsemeye, olayı komik görüyormuş gibi maskelemeye devam ediyordu.

"Açıkla."

Alt dudağını çiğnemeye başladı. Bahaneleri aramaya başladığı hala açıktı.

"Hadi, Thompson. Açık ol. Dürüst ol. Bu kasabada benden bir şeyler saklamadığını düşündüğüm tek kişi sensin sanıyordum."

Jamie göz temasını, camın ardından bahçedeki kızların gülüşmelerinş duyana kadar kesmedi. "Daphne'yi üzmesini istemedim. Sana karşı hiçbir umudunun kalmadığını bilmem gerekiyordu."

Kaşlarım tekrar sertçe çatıldılar. Beynime giren keskin ağrıyla yumruklarımı sıktım. Kanım artık kaynıyordu öfkeden. Daphne'nin de Jamie'nin de sırf kendi keyifleri için yalan söylemelerine inanamıyordum. Hem de kendilerinden bu kadar emin şekilde.

O kadar kızgındım ki kelimeler ağzımdan taşıp yok oluyorlardı. Tek bir cümle kuramıyordum. Ellerim havada kaldılar neredeyse sinirden. Önce Jamie ile neredeyse burun buruna gelecek kadar üstüne yürüdüm. Biraz geriye gitti. Ben de onu çıplak ellerimle, kendi salonunda öldürmemek adına uzaklaştım.

"Sana inanamıyorum." Zorla nefes aldım. "Neden yalan söyledin? Sırf—"

"Sırf kendi çıkarlarım için? Daha doğrusu Daphne'nin. Bilmem. Hala en iyi arkadaşına aşıkken kız kardeşimle hırsı yüzünden evlenen bir adamla karşılaştırınca beyaz bir yalan çok da büyük görünmüyor."

Lake in the MoorWhere stories live. Discover now