yirmi

156 21 253
                                    

"Beni eve kadar bırakmana gerek olmadığını biliyorsun."

Jamie ise güneşin vurduğu karların arasındaki çalılıkları izliyordu. Neredeyse beni duymazdan geldiğini düşünmeye başlıyordum ki paranoya ile çatılan kaşları bana dönünce bir anda bozuldular. Sırıtmaya başladı. "Senin için değil, tüm Misty Moor halkı için yapıyorum bunu. Olur ya, birinin üstüne atlayıp saldırabilirsin."

"Ve tüm Amerika planın suya batar."

"Kesinlikle."

"İçeri girmek ister misin?"

"Hayır. Eve dönmem gerekiyor. Ev muhtemelen fazla karışık ve kızlar çok heyecanlı olduklarında annemi dinlemiyorlar."

Önce dediğini analiz edemeden gülüp, botlarımın üstündeki karı silkeleyebilmek için evin paspasına vurdum ayaklarımı. "Otoriter abi figürü olduğunu hayal edemiyorum."

Gözlerini devirirken ayakkabılarımın bağcıklarını çözmem için ona tutunmama izin verip, kolumu kendi yakaladı dengemi sağlarken. Bir yandan da çoraplarımın içinde donmuş parmaklarımı kurtarmaya çalışmamı izliyorduk. "Değilim. Ida bile beni birkaç seneye dinlemeyecek sanırım. Yine de annemin yalnız hissetmemesini istiyorum."

Ayakkabılarım evin içine fırlatırken, halının sıcacık hissiyle rahatladım. Üstümdeki ağırlığa sebep olan ceketlerden de kurtulmak için sabırsızlanıyordum. Ta ki, evdeki karmaşanın nedenini sonunda çözene kadar.

Sonra tekrar bedenim soğudu. Donakaldım. Kalbimi buzdan cam kapladı. Oliver'ın gelişi için olan bir telaştı.

Nefes almamın ağırlaşmasıyla Jamie kolumu yakaladı. Zaten yakın zamanda döneceğini biliyordum. Şimdi neden bu kadar büyük bir dalgayla sarsıldığımı anlayamıyordum ama. Özlem? Kıskançlık? Hırs? En insani duygular olabilirlerdi belki ama benim için çok yabancı, bulunmaması gereken hislerdi bunlar.

"İyi misin?"

Başımı salladım. Elbette iyiydim. Neden iyi olmayacaktım? Eski bir dost, kasabaya uğruyordu. İçeri geçerken Jamie bir şey söyledi ama duyamadım. Sadece kapının kapandığını işittim.

"Connie?" Annemin sesini duyunca irkildim. Onu evde bu saatte görmeye alışık değildim ama güvenlikler arttırıldığından beri dükkanını daha erken kapatır olmuştu. "Sonunda geldin. Neden sana en çok ihtiyacım olduğu zamanda ortadan kayboluyorsun hep?"

"Üzgünüm."

Annem daha fazla kızmaya hazırmış da ben çabuk teslim olunca vazgeçmiş gibi derin nefes aldı. Yanağımı tutarken saçlarımı omuzlarımın arkasına attı. Dik durmam için karnıma dokunup omuzlarını dikleştirdi ki onu taklit edebileyim. Son zamanlarda evde daha çok vakit geçirip, işler arasında kaybolurken annemle de yakınlaşmıştık. Sonunda başıma buyruk bir şekilde her fırsatta evden kaçmadığıma şükrediyordu. Nedeni dersimi almam da değildi. Elimde olsaydı devam ederdim buna. Çoğu zaman bozkırlar bana kendi odamdan daha çok evimmiş gibi hissettiriyordu. Ancak annem de ben de tüm kasaba da korkuyordu. Misty Moor eskisi gibi değildi ve herkes de bunu hissediyordu. Babam zaten çok uzakta, benden uzaktı. Annemi de kaybedemezdim.

"Sorun değil, canım. Jamie ile döndün, değil mi?"

"Evet. Bana ne için ihtiyacın var?"

"Hazırlanman gerek. Akşam yemek var. Thompsonlar."

"Jamie neden söylemedi? Ve neyi kutluyorlar? İneklerin memeleri bu kış da donmadı diye mi?"

"Cornelia."

Omuzlarım düştü sonunda davete gitmek zorunda olduğumu kabullenirken. Thompson kardeşlerini seviyordum. Onlarla hiçbir sıkıntım yoktu. Özellikle bu kış, onlarla da yakınlaşmıştık sanırım. Birçok gecemi orada geçirdiğim de olmuştu. Bu benim için bir sorun değildi. Oliver ile göl olayını düşündüğümden bile daha kolay unutup, yüce gönüllülüklerini göstermişlerdi. Annemin dediği buydu daha doğrusu. Bana kalırsa Daphne'nin affedici, tatlı doğasına karşı koymaya çekiniyordu ev halkı. Bayan Thompson bana karşı epey sıcak ve hoşgörülüydü ama boğazımın kesilmesi için kilisede dua etmediğini bilemezdim sonuçta.

Lake in the MoorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin