yirmi bir

129 20 206
                                    

"Connie! İyi misin?"

Oliver'ın odasından çıkıp biraz hava almak için balkona ilerleyecektim ki Jamie yolumu kesmişti. Benim aksime o epey rahat görünüyordu. Beni arıyor gibiydi.

"Evet," dedim nefes nefese.

Jamie kaşlarını kaldırıp beni yavaşça süzdü. Cevabımdan o kadar emin değil gibiydi. "Emin misin? Fazla... sıcaklamış gibisin. Yanakların pespembe ve gözlerin fazla parlıyor."

"Öyle mi? Şey, biraz sıcak."

"Dışarıda kar var, Connie."

"Ev sıcak."

"İyi olduğuna emin misin?"

Bugün bana bunu soran kaçıncı kişiydi? Ya da benim duyduğum? Belki de ben de sormuştum. Emin değildim. Şu an odaklanmak istediğim tek konu aklımı kaçırmamaktı. Daphne kadar tatlı, iyi bir arkadaş olan kız kardeşinin benim deliren beynimin bir oyunuyla dediğini sandığım cümleler beynimde geçtikçe Jamie'den de kaçmak istiyordum. Daphne gerçekte o şeyleri söylememiş olsa bile Thompsonlar'la ve Oliver'la aynı yerde bulunurken kendimi rahatsız hissediyordum artık.

"Evet." Balkonu bulup dışarı çıktım. Jamie de peşimden gelip ceketini uzattı ama elimle ceketi kışkışladım. Bendense üşüyen kişi o gibi görünüyordu.

"Oliver'la karşılaştın, değil mi?"

"Nereden çıkardın bunu?"

Ay ışığının altında yeşilden ziyade maviye çalan gözleri bir süre ormanın arasında gezindi. İnce dudaklarından çıkan hava bulutunu takip ettim. "Yüzündeki ifadeden."

Yüzümdeki ifadenin ne olduğundan emin değildim. Oliver'la konuştuğumu ele verecek ifadenin ne olduğunu da bilemiyordum. Jamie sadece bir tahminde bulunmuştu. Onunla karşılaşmak istemiyor olduğumu az çok tahmin edebiliyor olmalıydı. Daphne'den bu gerçeği gizleyen tek kişi ben ve Oliver değildik. Jamie'yi hiçbir zaman doğrulamıyor olsam da, parçaları birleştirme konusunda kız kardeşlerinden daha iyiydi. Ya da beni daha iyi okuyabiliyordu.

Jamie'ye yanıt vermedim. Onun yerine soğuk havanın adeta şöminede kızarmış gibi derimde bıraktığı hissiyatı yok etmesini bekledim. Dudaklarımı araladım ancak Oliver'ın fısıldarken değdiği küçük bir anı hatırlayınca tekrar kapattım refleksle. Yüzümdeki kızarıklığın dağıldığından emin olana kadar da sessizce gözlerimi kapattım. Böylesi daha iyiydi. Karın şok etkisi beni düzgün düşünmeye, canlı hissettirip, kabustan uyandırmaya itiyordu.

"Neden seni üzmesini izin veriyorsun?"

Gözlerimi açıp Jamie'ye baktım. Balkonun önüne döşenmiş mermerlere yaslanmıştı. Ne kadar süredir beni izlediğinden emin olamadım. "Beni üzmüyor. Beni üzemez."

Başını yana yatırdı. Gözlerindeki sözler açıktı. Hadi ama bana da mı yalan söylüyorsun? Oysa yalan değildi. Belki bu gece buraya gelene kadar biraz buruktum. Ama şimdi öfkeyle dolmuştum. Gerek kör, gerek acımasız olsun yaptığından keyif aldığı ve bunu yaparken de etrafındaki insanları yaralamaktan korkmadığı açıktı.

"Hala ona değer verdiğin için kimse seni suçlayamaz."

"Oliver'dan ne zamandan beri nefret etmiyorsun?"

"Daphne'nin bir cadı bulup onu sevmem için bana bir tür büyü yaptığını düşündüğümden beri."

İster istemez güldüğümde yüzümdeki kaslar da gevşediler. Jamie de benim güldüğümü görünce güldü. "Oliver'ı tanısan ondan bu kadar nefret etmezsin. Belki Daphne onunla bu kadar ilgilenmese bile nefret etmezdin."

Lake in the MoorWhere stories live. Discover now