on iki

198 25 145
                                    

"Normalde bu kadar gecikmezdi," dedi Cathy soğumaya başlayan yemeklere üzgünce bakarken. Oliver gibi bembeyaz tenine, kestane renki saçı düştü. Kırışmaya başlayan yüzündeki ince çizgiler, endişeli olduğunda daha çok belli oluyordu. Refleksle yüzümü kendi haline bırakmaya zorladım. Cathy'nin güzel görünmediğini düşündüğümden ya da ona benzemekten korktuğumdan değildi. Çünkü Cathy çok güzel bir kadındı. Hayatını yalnızca küçük oğluyla geçirmeye çalışırken birçok kez başına bela açılmasına neden olabilecek kadar güzeldi. Bunun yanında da çok güçlüydü de. Nasıl tek başına ayakta kalmasını ve kendini korumasını iyi biliyordu. Onun gibi olmak, ona benzemek sadece beni memnun edecek bir şey olurdu.

Fakat artık bir sorumluluk almam gerekeceği gerçeğinin habercisi de kırışıklardı.

"Belki pazardakilere yardım ediyordur. Mercan balıkları çıkmıştı ve--"

"Hayır," dedi elini göğsüne koydu. "Oliver beni endişelendirmeyi sevmez."

Göğsüme çöken acılı, ekşili his yayılırken genzimi temizledim. Bunu yapmak sanki bu duygulardan da beni kurtarabilecekmiş gibi. "Thompson kızlarından birine etrafı gösteriyordu. Bu kadar geç kalmasını bekleyemiyordum."

Cathy şaşkınca döndü. Endişeli ifadesi dağılınca ben de apışıp kaldım. Daphne ile geçirdiği zamanın uzaması beni yeterince endişelendirmiyormuş gibi bir de şimdi Cathy o kadar da paylaşmıyordu benimle hislerini. Üstelik Oliver, benim yemeğe kaldığımı ne zaman bilse asla geç kalmazdı. Benden daha önce eve varırdı.

"Thompson kızı ha?" Düşünceli düşünceli masaya oturdu. Oyuncaklarını dizip, düşüren Lucas'a baktım. Henry ve Emma çoktan uyumuşlardı. Evi böyle bu kadar sessiz bulmak kolay olmuyordu. Ne Morris, ne de görevliler etraftaydı. Titrekçe yanan mumlar o kadar çoklardı ki salondaki her ayrıntıyı yakalayabileceğim kadar aydınlıktı içerisi. Yine de hiçbir şey göremeyeceğimi bildiğim saf karanlığa takıldı gözlerim. Oliver'ın bir an önce girmesi için dua ederken buldum kendimi.

"Daphne Thompson."

"Nasıl bir kız? Onu hatırlayamıyorum. Çok fazla kardeşleri vardı. Sen tanıyorsun, değil mi?"

"Aa... evet. Evet. Biraz. Hoş bir hanımefendi." Her söylediğim sözcük nefes almamı daha da zorlaştırıyordu ama yalan söyleyecek değildim. Daphne hakkındaki gerçek ortadaydı. Oliver da Daphne'nin nasıl biri olduğunu görüp, ondan hoşlanmış olmalıydı. Sonuçta sohbeti keyif veriyordu bir yandan. Üstelik benim aksime Oliver'a mesafe koymuyor olmalıydı. Onu istediği açık ve netti. Oliver'ın bilmesine de izin veriyordu. Fazlasıyla. Benim aksime ona nasıl iltifat edeceğini, güzel sözler söyleyeceğini ve erkeklik gururunu kabartacağını da biliyordu. Oliver sonunda böyle biriyle zamanını geçirmek istemesi en doğal şey olurdu. Belki tüm kasabadan farklıydı ama o da bir erkekti. Evlenmek, çocuk sahibi olmak ve eşine iyi bir koca olmak isteyen biriydi. Daphne de bunu istiyordu. Bunca zamandır Oliver'ın karşısına benden başka bir seçenek çıkmadığı için benimle olmakta bu kadar ısrarcı olmuş olabilirdi. Çünkü başka bir nedeni ben de görmekte zorlanıyordum. Benimle uğraşmanın, arkadaş bile olmanın onun için ne kadar zor olduğu açıktı.

Midem kazanda kaynaya kaynaya ufacık kaldı sanki. Elimde tuttuğum bardağın varlığını bile unutmuştum. Cathy'nin düşünceli gözleri de masadaydı. Kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu. "Oliver'la gelecekte ilgilenir mi acaba?"

Az daha çenem çorbanın içine düşüyordu.

"Hayır," dedim hızlıca ama ağzımdan çıkmıştı daha çok. Cathy de en az benim kadar söylediğime inanamamış görünüyordu. "Yani," gülerek gerginliğimi azaltmaya çalıştım. "Çoktan Oliver'la ilgileniyor. Açıkça."

Lake in the MoorWhere stories live. Discover now