9. BÖLÜM: AÇIK DENİZLER VE SOLUK BENİZ

884 54 112
                                    






Satır arası yorumlarınızı ve beğenilerinizi bekliyorum. İyi okumalar. 



"Elmaslar sadece toprağın karanlıklarında, gerçekler sadece düşüncenin derinliklerinde bulunur. "
Victor Hugo

🦢

Billie Marten - cursive



8. AÇIK DENİZLER VE SOLUK BENİZ


Yalnızlığa alışmıştım; insanların benim hakkımda yerli yersiz söylentilerine, yolda yürürken duyduğum laflara dikkat etmemeye de alışmıştım. Kabuslarımda gördüğüm tanıdık yüzlerin kader yansımasını izlemeye... ona da alışmıştım. Ya karanlığa... sonsuz bir karanlığa... Ucu bucağı olmayan bir sessizliğe...

Saniyeler, dakikalar, saatler, hatta belki de günler geçmişti sonsuz bir karanlığa hapsolmuş bir şekilde olduğum yerde zamanı durdurarak. Ellerimi veya ayaklarımı hareket ettiremiyordum. Boğazımdan acı bir sızı kopuyordu. Ağzımın içinde yer alan ve başıma bir lastik benzeri bir nesneyle sabitlenen bir plastik tıkaç, dilimi damağımdan uzak tutarken, ağzımdan herhangi bir ses çıkaramıyordum. Bedenimi kontrol edemiyordum. Elimde sadece kontrol edebildiğim düşüncelerim vardı, onlar da yeterince bulanıklaşmıştı.

Gözlerimin önünde bir karartı oluşmuştu. Gözlerim bağlıydı ve zifiri karanlıkta kalmıştım. Sert ve soğuk bir sandalyeye oturduğumu düşünüyordum. Ve oraya epey sıkı bağlıydım.

Gözlerim karanlıkta görmeye çalışsa da herhangi bir şey görmediğim gibi sürekli görmeye çalışmak için kısılmaktan beyazı kızarmış olmalıydı, akmaya başlamıştı. Nefesimi kontrol etmeye ve sakin olmaya çalışıyordum. Şu an hayattaydım ve nefes alıyordum.

Kulaklarım hala sağlam diye umsam da herhangi bir ses de duymamıştım.

Yalnız olma ihtimalim yüksekti. Ancak burayı izliyor olmalılardı. En son nerede olduğumu düşünmeye çalıştım.
Emniyetten sonra Karhan ile babamın şirketine gitmiştik. Ancak sonrası yoktu. Nereye gittiğimi, nasıl buraya geldiğimi hatırlayamıyordum. Zihnimi yoklasam da o kapıdan içeri girdikten sonrası akmıyordu bir türlü. Çıkmaz bir sokakta yolumu bulmaya çalışır gibiydim. Epey yorucuydu.

Fütursuzca akan bir denizin ortasında kalmışım gibi bedenim sarsılıyordu arada. Midem kalkmış, hissettiğim o tiksindirici ifade ile yüzümü buruşturmuştum.

İfadesiz bir şekilde kımıldamadan burada ne kadar daha kalacağımı düşündüm. Ancak buna verilecek net bir cevabım yoktu. Beklemek, asla ulaşamayacağım bir hedefi yalnızca izlemekle eşdeğerdi. Gözlerimi kapatıp içimden her saymaya başladığımda sonunu getiremiyor, aklım bulanıyordu.

Ayaklarımı kımıldatmayan çalıştım, ancak sıkı sıkı bağlıydı. Ellerim de aynı şekilde bilekten bağlanmıştı. Nefesimi kontrol etmeye çalıştım ve sakin olmak için kendime telkinde bulundum. Ancak kontrol yeteneğim git gide zayıflıyordu. Güç, hiç olmadığı kadar ihtiyacım olan bir şeydi şu an. Ancak uzun süre koşmuşcasına atan kalbim, yorgun bedenime hükmetmekte yetersiz kalıyordu.
Avazım çıktığı kadar bağırmak, nefesim kesilene dek koşmak ve uzaklaşmak istiyordum. Ancak yapabileceğim tek bir şey vardı, beklemek.

Bir ses duyar gibi olduğumda dalmak üzereydim. Üzerimden geçen hafif bir esinti hissettim. Tüylerim ürpermişti. Saçlarım diplerinden hareketlenmişti adeta. Sanki bir elektrik akımına kapılmışım gibi vücudum titredi. Yutkundum, kuruyan boğazımı ıslatmaktı amacım. Hafif bir sızı vardı geçmek bilmeyen. Sakindim, uykulu olmam da bunda etkili olmalıydı. Ayak sesleri gelmeye başladığında gözlerim tekrar açıldı. Takıntılar duymaya başladım. İyice dinledim çıkan sesleri. Bir kayboluyor, bir geri geliyordu. Anlamsızdı. Bulunduğum yere gelen birini, bir kapı açılma sesi ile anlamıştım. Nefesimi tuttum ve kıpırdanmaya başladım. Birinin beni kurtarmış olmasını diledim.

KAHRAWhere stories live. Discover now