10. BÖLÜM: PANDORA'NIN KUTUSU

873 55 96
                                    





Satır arası yorumlarınızı ve beğenilerinizi bekliyorum. En az 20 beğeni ve 30 yorum yaptığınızda - ki o kadar da yaparsınız diye umuyorum (: - yeni bölümü zamanında yayımlayacağım. İyi okumalar <3



"Geçmiş, geleceği içinde saklayan
sırlarla dolu bir aynadır. Eğer o aynaya yeterince bakarsan zamanın sırrını da görürsün, hayatın manasını da."
Ahmet Ümit, Kayıp Tanrılar Ülkesi

🦢

Isak Danielson - broken
Phoebe Bridgers - Killer + The sound



10. PANDORA'NIN KUTUSU


SAVRULUP duran sonbahar yaprakları gibi bir köşeye itiliyordum. Güç bende değildi, sadece etrafımda olup bitenleri izliyordum.

Tablodaki yansımayı gördüğümde Karhan elleriyle saçlarımı okşuyordu. Ürpertici bir his ile başbaşaydım, karşımdaki tablodan beni izleyen adamı görene kadar. Karhan söylediğim söz üzerine tek kelime söylemedi. Gitmek istiyordum, bir süre eve gidemeyecek olsam da bir yatağın içine girmek ve uykuya dalmak istiyordum.

Karhan sessizce önümden çekildiğinde tabloya son kez bakmıştım. Oradaydı, bana bir gülümseme sunuyordu. Elime alıp tabloyu parçalamak istedim. Neye yarardı ki, zihnimde beliren o düşünceleri atamadıktan sonra hiçbir anlamı olmayacaktı.

Karhan ile beraber ofisten çıkmadan önce Vehbi Bey'i görmüştüm. Asansörün önünde bekliyordu. Bizi gördüğünde selam vermişti, yüzümde beliren mutsuz ifade onu da etkilemiş olmalı ki gülümsemesi yüzünde solmuştu. Karhan'ın arabasına bindiğimizde telefonuma gelen bildirme göz gezdirmiştim. Omay aramıştı. Kızlarla bir süredir tam olarak konuşmadığımın farkındaydım. Sürekli erteliyordum. Ertelemem aslında onlara ne söyleyeceğimi bilememekten kaynaklanıyordu sanırım. Yalnız hissediyordum. Sevdiklerimi, ailemi kaybetmiştim, uzun zaman önce. Anne babasıyla yaşayan, normal bir hayat süren genelin aksine yalnızlıkla tanışmıştım küçük yaşta. Ve bu durum beni herkese karşı soğutmuştu. Bir duvar örmüştüm hayatımda,
geçmesi neredeyse mümkün olmayan.

İnsan bir kere kaybetti mi en yakınlarını, içinde bir burukluk belirir. Damla damla artar o his, bazen farkında bile olunmaz. Zaman öyle hızlı akıp geçer ki hayatın karmaşası içinde o hissi duymazdan geliriz. Ancak o öyle derine işlemiştir ki, alakasız bir anda içine oturduğunu hissedersin. O eksiklik kalbinin vücuduna pompaladığı kanı zehirler, seni felç bırakır. Hareketlerin kısıtlanır, dalar gidersin bir anda. Vücudun istemsizce senin kontrolünün dışına çıkar.

Çocukken annemin gidişini ilk başta çok da umursadığımı sanmıyorum. Her şey çok normal gelişmişti. Bir gün evde sesini duyuyordum, ertesi gün ise seslerin arasında onun sesini arıyordum. Yoktu. O kadar basitti. Saçımı okşasın diye nazlanıp, mızıklandığım günlerden güçlü olmaya çalıştığım ve ağladığımı kimse fark etmesin diye bir süre lavaboda vakit geçirdiğim günlere geçmiştim. Sancılı bir büyüme süreci yaşayanların aksine bir günde büyümek zorunda kalmıştım. Her şey aniden olmuştu. Güçlü olmam gerektiğini hissetmiştim, dayanmam gerektiğini ve alışmam gerektiğini.

Geldiğim bu yaşta, öğrendiğim o tecrübelerle tökezlemeden hayatta durmaya çalışıyordum. Birinin omzunda ağlamanın nasıl bir his olduğunu yaşamayalı çok olmuştu.

KAHRAWhere stories live. Discover now