11. BÖLÜM: YERİN YEDİ KAT ALTINDA

635 48 96
                                    





Satır arası yorumlarınızı ve beğenilerinizi bekliyorum. En az 20 beğeni ve 50 yorum sonrası yeni bölümü zamanında yayımlayacağım. İyi okumalar <3




"İnsanlar şehir gibiydi. Bazı kötü yönleri var diye bütün şehirden nefret etmezdiniz. Sevmediğiniz yanları, birkaç tane tehlikeli ara sokağı ve mahallesi olabilirdi ama bir şehri yaşanır kılan şey iyi yönleriydi."
Matt Haig, Gece Yarısı Kütüphanesi


🦢

Jaymes Young - moondust
James Spiteri - travelling

♫ Jaymes Young - moondust♫ James Spiteri - travelling

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.



11. YERİN YEDİ KAT ALTINDA

UYKUDAN mahmurlaşmış gözlerim, kurumuş dudaklarımla hayıflanarak bir dolabın içinde bekleyeli yarım saatten fazla olmuştu. Karhan'ın yaşam ağacı dövmesini gördükten sonra şaşkınlıkla olduğum yerden kımıldayamamıştım. Kaldı ki dolabın içinde zaten hareket de edemiyordum. Karhan'ın üzerini değiştirip kendini yatağa atışını izlerken benim de uykumun geldiğini anlamıştım. Göz kapaklarım ağırlaşmıştı. Yüreğimdeki arsız korku beni ele geçirmişti. Tuttuğum nefesi geri verirken hiç olmadığım kadar zor bir durumda olduğumu fark etmiştim. Kapalı alan korkumun baskın gelmeye başladığını hissediyordum ve bu hiç iyiye işaret değildi. Gözlerim, aralıktan Karhan'ı seçmeye çalışmıştı. Yatakta öylece uzanmıştı, elleri başının arkasındaydı. Aklında her ne varsa kafası karışmış ve düşünceli görünüyordu. Aynı benim gibi.

Kendimi dolabın içinde bir köşeye sıkışmış hissetmenin bana daha önceki günlerimi hatırlattığını fark ettim. Bir dolabın içinde olmasam da bir fanusun içinde, birkaç bardaklık su içinde nefes almaya ve yaşamaya çalışan balıklar gibiydim. Hep aynı yerlere gidiyor, hep aynı alanda yüzüyordum.

Konfor alanımdan çıkmak aklımın ucundan bile geçmiyordu. Akşam okuldan eve döndüğümde yemek, kitap, uyku üçlüsünden kurtulamıyordum. Odam benim konfor alanımdı, zorunluluktan oluşan ancak kendimi güvende hissettiğim ve düşüncelerimle başbaşa bırakıldığım. İnsanlara güvenmenin ne demek olduğunu bilmeden, sadece en yakınlarımın beni güvende tuttuğu bir nevi fanusumda yaşamıştım.

İlk defa dışarı çıkışım okula başlamam ile olmuştu. Ellerimden tutan velilerim beni öpücüklerle öğretmenime teslim etmemişti. Korumalardan biri beni arka sokaklardan birine bırakmıştı. Bırakmıştı ki kendim yürüyerek okula gidebileyim, kimse o son model araçla geldiğimi görmesin. Sırtımda yaldızlı deri kokulu pembe bir çanta, içinde ise kayıp olursam birine göstereceğim not yazılı boş bir defter, bir kalem ve bir sandviç kutusu ile üzerimdeki elbisenin kollarına tutunarak kendi kendime okula yürümüştüm.

Kalabalığın arasına girdiğimde düşündüğümden daha çok çocuk görmem ile yaşadığım mutluluk, onların küçük ellerinden tutan heyecanlı ve gururlu velilerini görmemle hüzne dönüşmüştü. Kaderin, elinde tuttuğun ve seni körelten keskin bir bıçak haline geldiğinde çığlık atmak istersin, içini boşatma isteğin öyle güçlü hale gelir ki gözyaşların esir olduğu yuvalarından çıkarlar. Bu yüzden, ağlamak iyidir derler, anlatamadıklarını, hissedemediklerini bu şekilde dışa vurursun.
Ben de ağladım, hem ilk gün, hem de son gün. Yalnız kaldığım her an birine sarılma isteği ile, başımın okşanma isteğiyle.

KAHRAWhere stories live. Discover now