2 🌸 çocuk ellerimizle kardan evler yapardık 桜

10.4K 712 490
                                    

"Eğer bir gün yolunuzu kaybederseniz bir çocuğun gözlerinin içine bakın; çünkü bir çocuğun bir yetişkine öğretebileceği her zaman üç şey vardır: Nedensiz yere mutlu olmak, her zaman meşgul olabilecek bir şey bulmak ve elde etmek istediği şey için var gücüyle dayatmaktır."



2002

Her hikayenin iki bakış açısı olsa da benimkini yalnızca benim gözümden görmenizi isterim. Çünkü, küçük bir kız çocuğunun tüm samimiyetiyle birine bağlanıp onu hayatı boyunca sevebileceğini fakat bunu yaparken tüm olumsuzluklara göğüs gerişini size yalnızca ben anlatabilirim. O halde sizi şeffaf zaman makineme alıp geçmişe yolculuk yaparak onunla ilk anılarımıza götürmemde umarım sorun yoktur. Çene kaslarınızı gülmeye alıştırmak için sakız çiğneyebilir ve ne olur ne olmaz diye yanınızda peçete bulundurabilirsiniz.

Babam, dünya üzerindeki tüm baba figürlerinin en iyi özelliklerinin cımbızla seçilip kendisine yerleştirilmiş edası taşıyan oldukça sevecen bir adam. Ruhundaki tüm güzel hisleri ve duyguları çekinmeden dışarı yansıtabilir ve bundan asla rahatsızlık duymaz. Beni de sever fakat yeri geldiğinde aklımı başıma toplamam için uyarılarda bulunabilir.

İki bin iki yılının, yani ilk zamanlarımızın bir Cumartesi gününde babam, kalın kaşlarını çatarak yaptığı işe iyice odaklanmıştı ve ben de onu rahatsız etmemek adına sessizce merdivenlere çıkıyordum ki bana seslenmesiyle olduğum yerde kalakalmıştım. İçimi, acaba dün mutfak masasının üstündeki şekerlemelerin hepsini Jimin ile yediğimizi anladı mı korkusu sarsa da babamın söylediği şey bundan çok farklıydı.

"Babana şu tohumları ekmek için yardım eder misin Sujin-ah?"

Elimdeki küçük oyuncak bebeği bırakıp neşeyle babamın yanına gittim ve elindeki ne olduklarını bilmediğim küçük tohumları aldım. Busan'a taşınalı beş ay olmuştu. Yeni evimiz küçük, sakin ve güzel bir kasabadaydı. Dağların engin etekleri buradan heybetli görünüyor ve evimiz eskisine göre daha çok güneş ışığı alıyordu. Peyzaj mimarı olan fakat sadece çiçeklerle uğraşmayı seçen babam da buraya botanik bahçesi ve merkezde çiçeklerini sattığı ufak bir dükkan açabildiği için mutluydu.

Ah, unutmadan burada bir de Jimin vardı. Oyun parkında tanıştığım yaramaz ve yanakları tombiş çocuk. Benden iki yaş büyüktü fakat daha çok benden küçükmüş gibi davranıyordu. Ben bile altı yaşımda olmama rağmen yatağıma artık işemiyordum fakat bir gün onun bunu yaptığını gördüm. Yani daha doğrusu bağrışmalarından duydum. Tüm gün benden kaçmış, göz göze gelmemek için tüm yolları denemişti. Fakat en sonunda elinden çikolatalı sütünü aldığımda öfkeyle bana dönmüş ama her zamanki gibi elimden almamıştı.

Evlerimiz karşılıklı olduğundan onu sürekli görüyordum. Ki bunu sevmediğim de söylenemezdi. Okula başlamış olsam bile orada tanıştıklarımı sevmiyordum. Her tenefüste Jimin'le oluyor, birlikte oynuyorduk. İyi bir çocuktu.

"Bu diktiğimiz ne baba?" Elimde kalan son tohuma dikkatle bakarken babam toprağı düzeltiyor bir taraftan da sorduğum soruya gülümsüyordu.

"Manolya, tatlım. Senin gibi fazla narin ve güzel bir çiçek."

"Narin ne demek ki?" diye sordum kafamda dönen kurtçuklar yüzünden. Kelime dağarcığımda olmayan bu kelimeyi öğrenmek asli bir vazife olmuştu şimdi. Çünkü babam bana benzetiyordu.

"Kırılgan ve fazla nazlı demek istiyorum tatlım. Kokladığın zaman bile burnunun değdiği yerler zedelenebilir hatta kahverengine dönüşebilir."

Bu biraz moralimi bozmuştu. Sonuçta bu kadar dayanıksızsa neden yetiştiriyorduk ki? "Sevmedim bunu. Kaktüsleri daha çok seviyorum." diye mırıldandım babamın gülümseyen gözlerine bakarken.

cherry blossom | pjm Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin