22 🌸 sen gittiğinde soldum 桜

4.1K 417 269
                                    

"Ama bir acı var içimde bir yara hiç geçmeyen..
Pencereler önünde ölü kuşlar hiç ötmeyen..
Bir şarkı var dilimde sözleri hiç bitmeyen..
Öyle bir yağmur ki yıllarca hiç dinmeyen.."






İki kez terk edilmek kış ayazı gibiydi. 

Eğer altına gireceğiniz bir battaniye yoksa şayet, yakardı teninizi acımaksızın. Alıştım dediğiniz her seferde artırırdı şiddetini, ayak bileklerinizi zeminden koparıncaya kadar durmaksızın. Merhamet duygusu kökleri kurumuş bir çiçeğe benzerdi, ne kadar sularsak sulayalım inatla yeşermezdi. Her geçen saniyede vururdu yalnızlığımızı yüzlerimize. Bomboş kalan bir şehir gibi sessizleşir ve donuklaşırdı ruhumuz. Böyleydi iki kez terk edilmek, yaşadığını sanırken ölü olduğunu hatırlatırdı.

Kabullenmenin ne zor olduğunu can bağımı benden koparan o kazada öğrenmiştim ilk. Fakat tekrardan aynı şeyi yaşamanın böylesine zor olacağını tahmin etmezdim. İlk küslüğümüzde içimi kavuran hislerin ne kadar yüzeysel kaldığını şimdi daha iyi anlıyordum. Harabeliğimin nasıl sözde kaldığını görüyor, hissettiğim derinliğin yakıcı dalgalarıyla dibi boyluyordum.

Bahçesinde salıncak koltuk olan gri cepheli evle her göz göze gelişimizde, bakışlarım penceresinin mermerini mesken tutmuş, turuncu saksılarından camına doğru uzayan, hediye ettiğim orkidelere gidiyordu. Min Soo teyzeye tembihlediğim halde arada gidip onları sulamamak için zor tutuyordum kendimi. Hala cesaretim yoktu odasına girmeye. Onun yokluğu kokan dört duvarın arasında ona ait olan birçok eşyanın melankolisiyle boğulmaktan korkuyordum. Bana sarılıp saçlarımı okşadığı yatağı veyahut kaybedene birbirinden farklı cezalar verdiğimiz oyun konsollarını ve dvdlerini görürsem tekrardan kalbim sökülünceye değin ağlamaktan korkuyordum.

İlk zamanlarda, yalnızca iki hafta olmasına rağmen kocamandı özlemim. Her gün telefondan görüşüp ondan haber almama, bazen görüntülü konuşmalar yapmama rağmen hiç eksilmiyordu. Bir sızı, aceleyle sarıyordu kalbimi. Ağladıkça iyi etmiyor, gülünce de kızıyordu. Ona telefonda kestiğim iyiyim rollerinin yüzde biri bile gerçek değilken sızı daha da ağrıtıyordu kalbimi. Engelleyemiyordum. Sesine yansıyan her tonu tanıdığım insanın beni de aynı şekilde tanımış olmasından korkarak telefonu açmadan önce binlerce kez boğazımı temizliyor, herhangi bir ağlama nöbetine tutulmamak için sürekli aynanın karşısına geçip aklıma komik şeyler getirerek gülmeye çalışıyordum.

Fark edilmişti Jimin. Benim ona güvenme miktarımın yalnızca yüzde birini kendi hissetseydi belki de en başta kendinden emin bir şekilde gidecekti oraya ama yine de seçmeleri kazanmıştı. Yakında çıkış yapmaya hazırlanan ve sırayla üyeleri belirlenen bir hiphop grubuna katılan son kişiydi. Nefret ettiğim şeyi yapacak son kişi. Gördükçe annemi ve aptallığımı hatırlatacak son kişi. Bana acıyı çağrıştıracak son kişi.

Her konuşmamızda yaşanan son gelişmeleri anlatırken sesindeki o canlılığın hiç yitmemesini istiyordum. Özlemin yansıdığı tonuna çiçekler eklemek varken kürekle üzerine toprak atmak istemiyordum. Ona destek olmam gerektiği bu önemli zamanlarda yanımda olmadığı için onu üzmek istemediğimden hep yalancıydı mizacım.

"Sana bahsettiğim benimle yaşıt olan Taehyung'u hatırlıyorsun değil mi? İşte onunla aynı liseye başladık bugün. Son sınıfı burada tamamlayacağız."

Jimin'in karşı hattan gelen heyecanlı sesiyle birlikte gülümserken üzerimdeki kıyafetleri boy aynasından süzerek "Ya, çok sevindim Minmin. Taehyung iyi biri olsa gerek ha?" diye sordum.

Jimin, temiz hava alıp uzun zamandır ilgilenemediğim Mochi'yi gezdirmek için dışarı çıkacağım zaman aramıştı beni. Geçirdikleri yoğun çalışma sürecinden dolayı genelde akşam saatlerinde aradığından şaşırmıştım.

cherry blossom | pjm Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin