18 🌸 hiç mi ayrılmayacağız? 桜

4.2K 437 445
                                    

"Senin o güzel küçük kanatların, ayağını yerden kesmeye çalışmaktan yoruldu."

İtiraf edemeyip hislerimi kalbime gömüşümün üzerinden üç ay geçmişti. Tüm süre zarfında ilişkimizde hiçbir farklılık olmamış, aksine Jimin ara sıra kafasına vuran soğuk tavırlarını da azaltmıştı. Onu kaybetmediğim için öylesine mutluydum ki, o çikolatayı veremediğim için kendime kızamıyordum bile. Fazlasıyla özgüven sorunum olduğunun farkındaydım, fakat kaybetme korkum cesaretimden daha üstün geliyordu ne yazık ki.

Hislerimle baş etmek çoğu zaman zor olsa da, Jimin'in arkadaşça tavrı sayesinde bunu aşmam kolaylaşıyordu. Bu da bana tekrardan iyi ki açılmamışım dedirten en önemli etkendi zaten. O hala aynıydı.

Şimdiyse, akşamüzeri gideceğimiz, okyanus kenarındaki ormanlık alanda yapılacak olan iki günlük okul kampı için piknik kurabiyesi hazırlıyorduk. Daha doğrusu eğer Jimin izin verirse, ben hazırlamaya çalışıyordum. Malzemeleri karıştırdığım kabı kendi önüne çekip sinir bozucu bir gülüşle bana baktığında kaşlarımı çattım. "Ben de kurabiye yapabilirim Minmin!"

Paketten biraz daha un dökerken gözlerini büyüterek abartı bir tavırla konuştu. "Geçen seferki faciadan sonra mı? Yok almayayım."

Ne vardı yani tuz ve şekeri karıştırıp keki tuzlu yapmışsam? Yalnızca bir kereye mahsus olan bir hataydı ve sürekli aptal bir benzerliğin ceremesini çeken minnoş el becerilerim oluyordu. Eh, tamam o kadar da iyi bir aşçı değildim kabul ediyordum ancak berbat da değildim yani!

Hınzırca sırıtırken un kabını tutan koluna vurdum ve un hafifçe tezgaha döküldü. "Yah!" diye bağırırken umursamaz bir şekilde omuz silktim.

"Gören de seni yüz yıllık aşçı sanar. Sanki o köpek kakasına benzeyen aptal yemeği sen yapmadın."

"Aish gerçekten ama!" Dişlerini sıkarak kafasıyla bana diklenirken bir anda una batırdığı parmağını burnuma sürdü ve oluşan tozumsu buluttan dolayı hapşırmama sebep oldu.

"Anlaşılan akşama kurabiyeden yiyen herkes Sujin virüsleriyle kutsanacak." diye aklı sıra dalga geçerken artık sinirden gülmeye başlamıştım. Elini kaba daldırdığı esnada nişasta paketinden epeyce içine döktüm ve tekrardan hışımla bana döndüğünde ben de elimi içine sokarak cıvık hamuru sıktım. Fakat hesaba katmadığım bu hareketin sonucu öyle ağır olmuştu ki, bir anda havaya doğru uçan nişasta ikimizi de kardan adama çevirmişti.

"AHH DELİRECEĞİM! MIN SUJIIINN!" İkimiz de kahkahayla baştan aşağı nişasta olmuş bedenlerimize bakarken Jimin daha fazla dayanamamış olacak ki anında tezgahın arkasına kaçmaya çalışan beni sıkıca tuttu ve nereden geldiğini bilmediğim bir kuvvetle kollarımdan sarıp havaya kaldırdı.

"En sevdiğim tişörttü bu kahpe kız!" Belime sarılmış kollarına vurup, gözüme bulaşan nişastadan etrafımı düzgün göremeyişimden ötürü hem kahkahalara boğuldum hem de çırpınıp durdum. En sonunda karnımız ağrıyınca gülmeyi kestik ve beni yere bıraktı.

Bir taraftan gözümü silmeye çalışırken bir taraftan da gülerek konuşmaya çalışıyordum. "Özür dilerim Jimin-ah. Elimden kaçtı!"

Ben gözümle uğraşmaya devam ederken birden ellerimi tuttu ve temiz eliyle çenemden tutup başımı havaya kaldırırken gözüme dikkatle bakıp yakınlaştı. O milim milim yüzlerimiz arasındaki sıcak boşluğu kapatırken, kırpışan ve içindeki yabancı maddeden dolayı acı çeken gözümü unutmuş tenime değen nefesini hissetmiştim sadece. Gözüme üfleyip çenemdeki eliyle nazikçe yüzümü silerken zaman durmuş, etraftaki her şey bizi izliyor gibiydi. Hislerim vızır vızır işleyen bir karayolun tam ortasına düşmüş kedi gibi çaresizdi şimdi. Hırslı ve aceleci milyonlarca dört tekerlekli meydan okuyucunun arasında her an canını teslim edebilecek kadar savunmasız, dar vakitliydi.

cherry blossom | pjm Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin