37 🌸 zehrimi aldı kokun, ben yine sen oldum 桜

3.6K 346 479
                                    

"Sen buğulu bir camın ardından izlediğim hayatın yarısısın,
Sen sağanakla gelen sabahlarda çok eski;
çok eski bir şarkının adısın."



Alaca perdelerin seyrek boşluklarından süzülen umut dolu parıltılar, kahve kokulu saçlarına dökülürken, çocuksu güzellikteki kısa parmakları saçlarımın engebesinde dolandı durdu.

Dünyaya gelmiş ve gelebilecek en güzel şey kendisiyken belki de, bal kestanesi gözlerini bir aşk yeminiymişçesine gözlerime kilitleyerek, "Çok, çok, çok ama çok güzelsin." dedi. Sesindeki sabah mahmurluğunun havası, kulaklarıma öyle müthiş nüfuz ediyordu ki, hep konuşsun istedim. Saçmalasın, gereksiz şeyler söylesin ama hiç susmasın.

Başımı biraz daha yukarı kaldırıp ona tam anlamıyla bakacağım konuma ulaştığımda, tenime işleyen kokusu daha da belirginleşti. Çiçek bahçesinin tam ortasına düşmüş bir plastik top gibiydim, oraya ait olmayan, kazara düşen ama yine de oradan hiç ayrılmak istemeyen. Bana koca bir galaksi vadeden uçsuz bucaksız göz bebeklerine bakarken, gözündeki yıldızları parlatacak bir şekilde, "Sensin." dedim. "Sensin beni güzel yapan."

Bileğimin birkaç santim üstünden kavrayıp, koca bir gülümseyişle beni güçlü gövdesine, sahip olduğu güce tezat bir naziklikle çekip, cennet kokusunun kaynağına, tam boynuna gömdü. Ölmüş olmalıydım. Tam bu an, bu saniyede tüm günahlarımdan arınıp, efsun bir cennetin bağrına kabul edilmiş olmalıydım. Bunun, bu eşsiz hissin başka bir izahı olamazdı çünkü. Bana böyle hissettirebilmesinin, başka bir mantıksal sebebi olamazdı.

Saçlarımın köklerine değdirdiği pamuksu dudakları sıcacık bir nefesle geri çekilirken, tüm varlığımı kutsayacak bir şekilde, "Söz konusu sen olunca, benim varlığım anlam kazanıyor kiraz çiçeği." dedi.

"Bilirsin ki, baharı bahar yapan, ağaçlarına konan çiçeklerdir."


🌸



Çok değil, kamufle olmuş kız arabaya bindikten beş dakika sonra titremişti telefonu genç adamın. Milyonlarca düşüncenin esaretindeki beyni, ani bir komutla cebindeki telefonu çıkarıp ekran kilidini açması için eline ikaz verirken, yanakları çoktan ıslanmıştı bile.

Soru işaretleri, gördüğü karakterlerin bir araya gelip tüm vücudunu heyecan patlamasına kaptıracak bir söz dizisini meydana getirirken, giden o esrarengiz kızın kim olduğundan artık adı gibi emindi.

Sujin, belki şimdi bir sebepten kaçmıştı ondan ancak, saat altıda eski devlet konservatuar salonunda buluşmak istiyordu.

🌧


Koyu gri üzerine islerle kaplanmış cephe, kararmaya başlayan havada loş bir görüntüyle onu karşılarken, etrafındaki birkaç terk edilmiş eski gecekondu dışında bir yerleşim yeri olmadığını gördü Jimin.

Kafası karışmıştı. Buraya daha önce hiç gelmemiş, yangına ne zaman teslim olup terk edildiğini hatırlayamamıştı. Fakat tam bu anda kafasında bu düşüncelerle uğraşacak hiçbir hücresi de olmadığının farkındaydı. Tek odak noktası, aylarca haber alamadığı Min Sujin'i, kalbinin diğer yarısını burada tekrar bulacak olmasıydı. Bu sebeple, iki katlı, duvarları yer yer dökülmüş bu eski binaya girerken tereddüt dahi etmedi.

Jimin, hiç zorlanmadan açık çelik kapıdan içeri girer girmez, kocaman karanlık bir salon ve yoğun is kokusuyla karşılaştı. Telefonunu çıkarıp flaşı açtığında, görüş açısına giren şeyler; yeri kaplayan ve muhtemelen çevredeki insanların çöp niyetine attığı karton yığınları, beton döküntüleri ve küldü.

cherry blossom | pjm Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin