25 🌸 ansızın gelen kavalye 桜

4.5K 394 795
                                    

"Bana seslendiğinde,
Senin çiçeğin oluyorum.
Sanki bunu bekliyormuş gibi,
Büyüleyici bir şekilde çiçek açıyoruz."


İnanılmazdı.

Işık saçan varlığı, gülüşündeki o munis heyecanı, sesine yerleşen özlemin en güzel tınısı ve sıcacık teninin ruhuma değdiği an tüm duygularımı ihya edişi; tek kelimeyle inanılmazdı. Gözlerimi açıp kapayıncaya kadar geçen o kısacık sürede bile kalbime yerleşen rüya olduğu korkusu titretiyordu beni. Bir kez daha dokunursam şayet, toz olup uçacakmış sandığımdan kalbim çağlayan gibi hararetle akıyordu düşlerimin nehrine doğru. Kapıyı ilk açtığım anda çığlık atarak sığındığım kollarının o huzur dolu heyecanına öylesine kapılmıştım ki, gece yarısı aynı kolların arasında olmama rağmen kendime gelemiyordum. Ki, sıcacık nefesini boyun girintime doğru böylece üflemeye devam ettiği sürece kendi benliğime dönmem de imkansızdı. Ona karışıp renklerinde yok olmak varken, tekrar siyah bir kurşun kaleme benzeyemezdim.

Evimizin en sevdiğim kısmındaydık şimdi. Penceresi boydan boya uzanan, köşesine siyah piyanomun kurulduğu çatı katındaydık. Bu gece Rae Yun bizi yalnız bırakmak istediği için akşam yemeğinden sonra evine gitmişti. Ona karşı biraz mahcup hissediyordum, Jimin geldiği için sanki onu ikinci plana atmışım gibi. Fakat telefonda heyecanla yarınki alışverişimiz hakkında konuşunca içim rahatlamıştı. Beni öyle biri olarak düşünmesini istemezdim.

Sırtımı onun sertleşmiş göğsüne yaslamıştım ve o da kollarıyla sıkıca beni sarmalıyordu. Eşsiz kokusunun buram buram ciğerlerime doluştuğunu ve her nefes alışımda yaşadığımı hissediyordum. Yıllar sonra yeniden yaşıyordum. Hasret kaldığım tüm duyguları hoyratça kendime katmak istiyor, ayrı geçirdiğimiz tüm saniyelerin öcünü almak istiyordum.

"Sözümü tutamadım." diye donuk bir sesle mırıldanıp huzurlu sessizliğimizi bozana kadar da bunu yapmayı başarmıştım aslında. Parmaklarıma dolaşan yumuşak parmaklarıyla oynayarak yüzüklerimizin birbirine değişini keyifle hissederken, söylediği şeyi kafamda tartmaya çalışıyor anca yorgun hissediyordum. Evet, kesinlikle söz verdiği vakitte gelmemişti ya da gelememişti, fakat yine de bunları konuşarak anımızı mahvetmek ne kadar mantıklıydı? Hele ki ona, kapı girişinde sarılıp defalarca göğsünü yumruklamış, bir yığın hakaret içerikli sözcüklerin arasında zırlayarak ağlamış ve özlemimi bağırıp çağırmışken, bunu uzatmaya hakkım var mıydı? Yoktu.

Avuç içine baş parmağımla yuvarlak desenler çizerken, kalbimin gümbürtüsünü yok sayarak meraklı bir ses tonuyla "Min Soo teyze burada kaldığını biliyor mu?" diye sordum. Konuyu değiştirmeye çabaladığımı fark ettiğinde histerik ama ona bir o kadar yakışan yakıcı gülüşü yankılandı kulağımda.

"Seni beklettim." dedi ikircikli bir tavırla. Sanki bunu bilmiyormuşum gibi.

"Seni özlemiştir." dedim tekrardan konuyu saptırarak, "Albay amca da."

Cümlemi tamamlar tamamlamaz omuzlarımdan sıkıca tutan Jimin, beni kendine çevirdi ve yüzlerimiz hizalanırken oturduğumuz minder biraz kaydı. "Su-ah!" dedi sitem edercesine. "Neden özür dilememe izin vermiyorsun?" Ben sessizce buğulanan gözlerine yansıyan ay ışığında kaybolurken boğazımı yakan acı feryatlarımı yuttum. Ağlamasına ramak kalmış halde acıyla gülüp kafasını sağa sola sallarken, "Seni yalnız bırakmak zorunda kaldığım için iki yıl boyunca kahırdan kıvrandım." dedi. "Benim için ne anlama geldiğinin farkında değil misin?"

Hah. Ben yaşamış mıydım ki?

"Özür dilenecek bir şey yok Jimin." dedim yıllardır hasret kaldığım yüzünü doyasıya seyrederken. En ufak detayına kadar aklıma kazımak istiyordum, yapamadığım her saniye kendime küfredeceğimi bildiğimden onu dibine kadar yaşamak istiyordum. Her ne kadar onu geç geldiği ve beni onsuz koyduğu için yakıp yıkmak istesem de cümlelerim de ruhum gibi acıyla olgunlaşmıştı sanki. Küçük ruhum, süs kirazı ağacı gibi dallanıp budaklanmış, zararlarıyla erginleşen bir genç kız olmuştu. Kaybedecek en küçük şeye tahammülüm yoktu çünkü, en küçük saniyeye dahi, yoktu. "Zamanında gelmemiş olabilirsin, sözünü tutamamış da. Bunların hiçbir önemi yok anlıyor musun?" Sıcaklaşmış yanaklarına ılık avuç içlerimi bastırırken çökük avurtları değişimin ilk darbesini yüzüme okkalıca çarpmıştı. Ama görmezden gelmeyi seçtim. "Sana kavuştum ben!" diye coşkuyla ona söylenirken gülüşünden öpmek istedim. "Asıl sen bunun ne anlama geldiğinin farkında değil misin?"

cherry blossom | pjm Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin