36 🌸 nefesinden tanırım seni 桜

3.5K 332 491
                                    

"Ölüm yayılıyor sokaklara,
Aşk çekilirken topraktan..."



"Annen seni çok seviyor küçük meleğim." diye fısıldadım hafif şişkin karnıma doğru. Annem de böyle mi hissediyordu bana hamile kaldığında? O da böyle tarifi imkansız bir heyecanın eşliğinde kanat mı çırpıyordu semaya doğru sınırsız bir umutla? Ona hep sorduğum bebeklik sorularımı gözlerinde parlayan ışıklarla cevaplarken, bu büyülü anılarını mı hatırlıyordu?

Keşke geçmişe dönüp ona daha çok soru sorsaymışım diyordum. Keşke daha çok merak etseymişim annemin neler hissettiğini, yaşadığını ve ne tür mücadelelerle karşılaştığını. Kızıyordum çocukluğuma, kızıyordum benliğime, hatıralarıma ve biraz da anneme...

"Sen sormasan dahi ben sana anlatacağım tüm detayları. Bir prensten bile daha yakışıklı olan, bir bakışıyla tüm kalpleri eritirken evrenin en devasa kalbine sahip olan babanı anlatacağım. Güzel sesinden kopan tüm melodileri dinletirken sana, en çok ben fısıldayacağım kulağına, 'Baban bizi çok seviyor.' diye. Biliyorum çünkü, eğer bilseydi küçük sırrımızı, en çok o severdi seni."

Karanlığı azimle aydınlatmaya çabalayan vanilya kokulu mumun kokusu burnuma ilişirken gözlerimi kapadım. Benzin dökülüp kor alevlere sarılmış bir saman ev misali yanarken, gözyaşlarım bir itfaiye gibi su döktü alevlerime. Fakat tesiri mümkünsüzdü. Söndürmediği yetmezmiş gibi, daha çok ateşe verdi gözlerimi bu itilaf yaşları. Umursamadım.

Yaklaşık on dakika önce girdiğim yeni yaşımda, Yun tarafından odama getirilen frambuazlı pastamın tadı hala damaklarımdayken, gözyaşlarımın tuzu bu güzel tadı bir anda değiştiriverdi. On sekizsin artık diyordu benliğim. Hiç büyümeyeceksin sanmıştın değil mi? Hep uzak bir durak gibi görünmüştü gözlerine, o minik aklına...değil mi Min Sujin? Ama gelmişti işte. On sekiz yaşında, hamile ve bir yalancıydım. Ne büyük başarı...

On yedinci yaş günümü hatırladım bir an. Onunla bir kamera ardından konuşurken, birden arkasından çıkardığı pastayı ve evime kargoyla yolladığı o devasa beyaz peluş ayıyı. Ama en önemlisi, o gün birlikte dilediğimiz on sekiz yaş dileğini.

Nisan'ın ay ışığında kiraz çiçekleri saçlarımıza konarken, ılık rüzgarın birleştirdiği kokularımızdan öpüp, el ele tutuşacaktık biz, hayaller kuracaktık ama yıkılmayacaklardı bu sefer. Ayrılmayacaktık. Ne olursa olsun, birlikte kalacaktık.

Çocukluğumuzun bu toz pembe varlığı bir kez daha sızlattı o anda deşilmekten bıkmış parmak ucu yaralarımı.
Kirpiklerim taşıyamayacağı kadar bir ağırlıkla müebbet yerken sildim aklımdan her şeyi. Bir anlığına da olsa, bembeyaz bir sayfa açtım miniğime ve kendime.

Telefonun tuş kilidini açıp, en sevdiğim şarkıyı açarken, dünyaya gelmeden tüm acıları sırtlandırdığım bu masum bebeğe doğru fısıldadım. "Daha çok kapanan kapı göreceğiz. Fakat karanlık bir gecenin ardından aydınlık bir gün doğar ve yarın geldiğinde ışıklar parlayacak. Endişelenme miniğim, bu bir son değil, sadece mola vermek için bir ara..."

Terk edilmiş bir şehrin tek yetimi olan kalbim gereğinden fazla hızlı çarparken, aynadaki görüntüme son kez bakıp derin ve soğuk nefesimi yavaşça bıraktım. Sıcak hava dalgasıyla çarpışıp buğulanan soğuk aynayı sağ elimle silerken, metalik bir ses çıkaran ve parmağımı iyice pembeleştirmiş yüzüğe kaydı bakışlarım. Üzerindeki kiraz çiçeği işlemesinin bir kısmı eski rengini yitirirken, ruhuma kattığı hissin hala aynı oluşu çok ilginçti.

cherry blossom | pjm Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin