38 🌸 ben severken öldürüyorum 桜

3.5K 352 325
                                    

"Sen bende neleri öpüyorsun bir bilsen
Herkesin perde perde çekildiği bir akşam
Siyah bir su gibi yollara akan yalnızlığı öpüyorsun
Ağzında eriklerin aceleci tadı
Elleri bulut, gözleri ot bürümüş ekin tarlası
Bir çocuğun düşlerine inen tokadı öpüyorsun."






"Baba dikkat et!"

Küçük kızın sesi, bedenimin dört bir yanında çınlıyor, hücrelerime doluyordu. Cennet gibi görünen o güzel bahçe bir anda simsiyah küllerle kaplanmıştı. Aynı rüyadaydım, aynı bataklıkta, aynı çaresizlikteydim. Fakat bu defa ayaklarım söz dinliyordu. Ben koştukça, kurşunun hızı yavaşlıyor, salıncağın üzerindeki minik kızın sesi belirginleşiyordu.

Ayağım hala tam olarak ateşi sönmemiş küllere bastıkça yandı, bense inatla koşmayı sürdürdüm. Bir şey beni öylesine güçlü çekiyor, öylesine azimle oraya ulaştırıyordu ki ne ben ne de bir başkası buna engel olabilirdi. Yapmalıydım, o kurşunu engellemeliydim.

Fakat ben oraya ulaşır ulaşmaz zaman birden eski hızına kavuştu. Gökyüzünü kaplayan kara bulutlar gözyaşlarını ölü toprağa salarken, küçük kızın zayıf bedeni salıncaktan yere düştü. Ciğerlerim parçalanıncaya kadar ağlıyor, yardım çığlıkları atıyordum fakat yanı başımızda duran Jimin dahi bana ulaşamıyordu. Biliyordum, benim ilk kez yaşadığım tutukluk hissini o da şimdi yaşıyor, bize doğru adım dahi atamıyordu. Gözlerine ilişen çaresizlik yüreğime işlediğinde elim karnıma gitti.

Ellerim koyu kırmızıya bulanmış, tırnaklarıma kadar kanla kaplıydı. Başımı hızla sallayarak yere çömeldim ve yerde yatan küçük bedeni kollarımın arasına aldım. Bakışlarım tamamen o küçük kıza çevrildiğinde artık karnımdaki o güçlü sızıyı hissetmiyordum.

Küçük kız da aynı anda bana dikti bakışlarını. Bembeyaz, yakadan işlemeli pamuk elbisesinin sol üst kısmını kaplayan kırmızılık gittikçe elbisenin kalan kısımlarına doğru dağılırken, kestane rengindeki badem gözlerini zorlukla açık tutuyordu. Minik, pamuksu beyazlıktaki yüzüne özenle yerleştirilmiş pembe dudakları, uzun kirpikleri ve alnından kulaklarına doğru dökülen açık karamel rengindeki bukleleriyle öylesine güzeldi ki, onu bir melek sandım. Kuruyan dudakları güçlükle açıldıkça yanaklarımdan düşen yaşlar onun yanaklarına damladı.

Minik eli son bir hamleyle benim yanağıma uzanırken başım zonkluyor, beynimi uyuşturan karbonmonoksit kokusu burnumu sızlatıyordu.

"Ben iyiyim." diye mırıldandı yumuşacık sesiyle. İnanamıyordum, bu güzel kızın benimle böyle konuştuğuna inanamıyordum. "Git anne," dedi gözlerini kırpıştırırken, canı çok acıyor olmalıydı. "Gitmelisin..."

Yağmur daha da şiddetlenmiş, yıldırımların iç titreten sesi etrafı kuşatmıştı. Ruhum kıvranarak acı çekerken, kollarımın arasından kayıp giden bu küçük kızın bebeğim olduğuna inanamıyordum. Hayır, imkansızdı bu. Daha kavuşmadığım birini nasıl kaybedebilirdim? Daha kokusunu dahi bilmediğim bir varlığı nasıl toprağa verebilirdim? Kabus olmalıydı.

Karanlık.

Daha çok karanlık çöktü etrafa, gözlerimi tekrar açtığımda kollarımda o yoktu. Etrafta kimse yoktu. Yapayalnız bir halde soğuğun dipsizliğinde can çekişirken kesik kesik bir ses duydum. Bir ağlayış, iç çekiş ve serzeniş. Ne olduğunu ayırt edemedim başta.

Acı... Keskin, karnımdan rahmime kadar uzanan tarifi imkansız bir sancı bedenimi titretecek kadar canımı yaktığında anlık olarak gözlerimi açtığımı hissettim. Bana bakıp feryatlar içinde ağlayan o kişi, beni bırakma diyordu.

cherry blossom | pjm Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin