40 🌸 sona geldik pt. II 桜

4.5K 355 775
                                    

Uzun bir aradan sonra geri döndüm! Erzaklarınızı, battaniyelerinizi ve ne olur ne olmaz diye şarj aletinizi yanınıza almanızı öneririm zira birazdan okuyacağınız devasa bölüm tam olarak 5762 kelime! Manas destanına hoş geldiniz😆


2016'dan bir yaz gecesi

Deri ceketinin cebine elini sokup derin bir nefes alarak durduğunda, ılık bir gece rüzgarı, bu sahte dünyanın en güzel hediyesiymişçesine yüzünü okşadı. Chicago'daydı, rüzgarın kentinde. Yanından geçip giden onlarca farklı insan, kulağına yankılanan farklı diller, gözüne ilişen en küçük ayrıntılarına kadar yabancıydı bu şehir. Buraya ait değildi, zaten kalıcı da olmayacağının farkındaydı ama yine de bu şehre su gibi ihtiyaç duyuyordu. Çünkü yapay ilgisini iliklerine kadar hissettiren bu şehir, şimdi onun birtakım gerçekliklerden kaçış kapısı olacaktı.

Cebinden çıkardığı biletin üzerindeki yazıyı hala daha inanamayarak son kez kontrol etti. Konser için geldikleri bu kısacık zaman diliminde bir dergi arasından gördüğü afiş, bir işaret olabilir miydi? Olmuştu işte, buraya kadar geldiğine göre olabilmişti.

Büyük sanat binasının döner kapısından acele etmeden içeri girdiği esnada yanından geçen iki genç kızın bakışlarını üzerinde hissetti. Grubunun popülaritesi bir hayli artmıştı, bu sebeple tanınmış olma ihtimalini göz ardı edemezdi. Jimin, her ne kadar şapkası, siyah kareli fuları ve gözlükleriyle saklansa da Amerika'nın kızları keskin gözlere sahipti. Onların fısıldaşmalarından gram bir şey anlamadan hızlı adımlarla bilet kontrolünün yapıldığı yere ulaştı. Üzerinde o'nun isminin yazılı olduğu kırmızı kağıt parçasını siyah tenli görevliye uzatırken adamın onu süzdüğünü fark etmişti. Adam ağır hareketlerle biletin bir kısmını yırtıp turnikeye okuttuktan sonra Jimin'e geri uzattı ve genç adamın kısıtlı İngilizcesiyle anlayabileceği şekilde "İyi eğlenceler." dedi.

Jimin, bir grup insanın beklediği devasa ahşap kapının önünde birkaç dakika öylece dikildi. Artık önü boş kalsa dahi ayakları çok güçsüzdü, ileri gidemiyordu sanki. O an kalbinin kör bir düğümle bağlandığını duyumsadı. Sımsıkı bağlamışlardı orayı, tırnaklarını yeni kesmişti ve açamıyordu. Bir şey onu huzursuzlandırıp duruyordu ve genç adamın iradesi buna karşı çıkıp sırtından itiyordu. Söz vermiştik, dedi kendi kendine. Birbirimizi vaktinden önce görmeyeceğimize dair söz vermiştik. Peki ya o vakit hiç gelmezse, diye düşündü. Ya biz böyle ayrıyken ve tek bir adım dahi atmazken o vakit bizi unutursa?

Kararını vermişti. Hızlı adımlarla kapıdan içeri girdi. Aynı kapısı gibi kendisi de devasa büyüklükteki salonda arka sıralardaki koltuğunu bulup oraya yerleştikten çok kısa bir süre sonra her yer doldu. Ne kadar zamanı kaldığını bilmiyordu. Saate baktı. Menajerin ona tanıdığı vakit gece on bire kadar olduğundan, hala daha iki saat on bir dakikası vardı.

En köşede oturduğu için sadece sol yanında koltuk vardı. Yanına oturan kişinin yaşlı, fötr şapkalı oldukça süslü bir kadın olduğunu görünce rahatlamıştı. En azından böyle bir insanın onu tanımasından endişe duymasına gerek yoktu. Dışarıdaki otomattan aldığı sudan birkaç yudum alıp birkaç kez telefonunu kontrol etti, biletin kalan kısmını dikkatlice inceledi, salonun etkileyici dizaynına bakındı ama hiçbiri içindeki heyecanı yatıştıramıyordu. Neyin nesiydi bu? Zamanı bile yakıp kavuran bu sonsuz kıpırtı neyin nesiydi? Onu unuttuğunu ve hayatına devam ettiğini düşünürken, geçekten yalnızca ayaklarının suçu muydu onu buraya getirmek?

Kalbinin düğümleri daha da sıkılaştı. Birkaç kez derin nefes alıp verdi, terleyen ellerini kot pantolonunun üzerine bastırıp ileri geri sürttü. Derisinin karıncalandığını, yüz kaslarının gerildiğini hissediyordu. Gözlerini kapatıp kafasını yumuşak koltuğa yaslayıp sakinleşmeye çalıştı. Ardından anons duyuldu. Sahne karardı, spot ışığı yandı. Parlak bir takım elbise giymiş orta yaşlarda bir adam elinde mikrofonuyla sahnenin ortasına geldi. Bir şeylerden bahsetti birkaç dakika. Jimin anlamıyordu, fakat önemsemiyordu da. Bekledi. Dakikaların yavaşlığının haddi hesabı yoktu. Tırnaklarını kemirmeye başladığı sırada sahne tekrar karardı, adam gitmiş, etraf derin bir sessizliğe bürünmüştü.

cherry blossom | pjm Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin