9 🌸 ilk kavga ilk aşktandı belki 桜

4.8K 479 295
                                    

"Beni affet bu gece, sadece bil istedim.
Karanlığın içinde, seni sevmek istedim.
Beni affet bu gece, sadece duy istedim.
Ellerini elimde, biraz tutmak istedim."




Hayat bir enstrüman olsaydı ilkler kesinlikle onun eşsiz melodileri olurdu. Her seferinde başka bir duygu katan fakat hiçbiri bir öncekine benzemeyen tarifsiz bir şeydi çünkü.

İlk acı, ilk hayal kırıklığı, ilk aşk, ilk kavga...

Ne çok ilk vardı böyle. Fakat ilkler ne kadar çok hatırlanırsa sonrakiler o kadar çok çabuk unutuluyordu da, bu sebepten ötürü ilkler aynı zamanda yerini asla paylaşmayan bir erkek aslan gibiydi. Orası onundu ve hiçbir şeye de vermeye niyeti olmazdı.

Benim onunla ilk kavgamsa, oldukça garip bir şekilde gerçekleşerek anlamadığım sebeplere dayandırıldı zihnim tarafından. Ya da kabul etmek istemediğim ya da korktuğum, anlayamamıştım işte. Kaynağı belli olmayan fakat saatte yüz kilometreye ulaşan bir tokat gibi çarpmıştı yüzüme, beraberinde getirdiği farkındalıkla. Öyle çok büyük bir olay değildi belki ancak ilk kez onun bu yönünü, kalbinin benden tarafa atan pırıltılı kısmını ay ışığında görmüştüm.

2009 yılı dopdolu geçti demiştim ya, gerçekten öyleydi. Bu olay da aynı esrarengiz doluluktaki yılın bahsetmediğim ilkbahar mevsiminde gerçekleşmişti. Tekvandoya hala devam ediyor, azimli sporcu kimliğimi hiç bırakmıyordum. Elbette her ne kadar azar azar gelişme gösterse de hala tam anlamıyla sevemeyen Jimin de geliyordu.

Akşamüstü antrenmanı için mavi jimnastik minderine oturmuş antrenörü bekliyorduk. Bugün değişiklik yapıp ondan erken gelme fikrimi Jimin beğenmediği için şimdi de homurdanıp duruyordu ancak benim kulaklarımın onu dinleyen kısmı işlevde değildi.

Toplam on kişi olduğumuz bu kursta şuanda sadece dört kişi vardık ve hem parasını ödeyip hem de katılım göstermeyen bir sürü avanağın yerine rahat rahat pratik yapma imkanı buluyorduk. İşimize geliyordu.

Bir süre daha Jimin'in kısık homurtuları ve havalandırmanın pervane sesi haricinde sessizliğin esaretinde kaldık, ardından antrenörün gelmesini beklediğimiz kapı açıldı ancak içeri sevincimizi kursağımızda bırakan başka biri girdi.

Bu çocuk, kursa üç ay önce kaydolan Jimin'in sınıf arkadaşı Jae Yong'du. Kendisi her dakika yapılı duran parlak kahverengindeki hafif havaya dikilmiş saçlarıyla tanınan yakışıklı bir çocuktu. Üstelik sınıfının futbol takım kaptanıydı. Önceden de boks ve judo eğitimi aldığını üstelik her birinde oldukça başarılı olduğunu duymuştum. Zaten tekvandoda da yetenekliydi, bunu bir tekmesinin Jimin'in beş tekmesine bedel olmasından bile anlayabilirdiniz.

Jimin çocuktan hiç haz etmez, egoist ve şımarığın önde gideni olduğunu söylerdi. Her ne kadar ona katılsam da henüz tam anlamıyla tanımadığım için yargıya varamıyordum.

Jae Yong üst üste yığılmış minderlerden almaya üşendiğinden mi bilmem benim yanımdaki yere oturmayı seçmişti. Sağ tarafımdaki Jimin çocuğa bir bakış fırlattığında bunun onu çok da memnun etmediğini görmemek için deli olmak şarttı.

"Herkese merhaba, antrenör gelmedi mi?"

"Gelmiş gibi mi duruyor?" Saniye kaybetmeden cevabı yapıştıran Jimin'in dediğine gülünce aralarında bilmediğim bir şey olduğuna emin oldum.

Jae Yong tam cevap vereceği sırada beklenen kişi içeri girdi ve çocuğun bir şey demesine kalmadan ısınma hareketlerine başladık. Zaten ilerleyen dakikalarda ikisinin de birbirlerini takmadığını gördüm. Fakat bu da uzun sürmemişti, çift eşleştirmeleri sırasında antrenör beş kişi olduğumuzdan Jae Yong'u bizim takıma verdi ve ikisinin arasındaki o negatif enerji bir kar topu gibi yuvarlanarak kocaman oldu. İkisi tekme alıştırması yaptığı esnada Jimin ondan beklemediğim şekilde sert vuruşlar yapıyor, Jae Yong ise her zamankinden çok daha iyi karşılık veriyordu.

cherry blossom | pjm Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin