39 🌸 söz, unutursak mutlu olacağız 桜

3.7K 335 350
                                    

"Sonra: "Bir yerlerde bir ırmak olduğunu düşünüp duruyorum," dedi. "Suları coşkun bir ırmak. Suyun içinde iki kişi var ve birbirlerine tutunmaya çalışıyorlar, bütün güçleriyle uğraşıyorlar, ama sonunda dayanamıyorlar. Akıntı çok kuvvetli. Birbirlerini bırakmak, ayrı yerlere sürüklenmek zorundalar. Sanırım bizim durumumuz da bu. Çok yazık, Kath, çünkü birbirimizi bütün hayatımız boyunca sevdik. Ama sonuçta, sonsuza kadar birlikte olamayız."

İçim titriyordu.

Korkudan,üzüntüden,özlemden,suallerden... Kafamı nere çevirsem başka bir beyazlık görüyordum. Bomboş bir yalnızlıkla kaplı dopdolu bir beyazlıktı bu. Canımı acıtıyor, canımı benden alıyordu.

Narin bedeni öylece beyazlığın altında uzanırken, ritmik hareketlerle inip kalkan göğüs kafesiydi umudum. Eline uzanıp tuttuğumda sıcaklığıydı, çok ama çok sessiz de olsa nefesleriydi. Yaşıyordu, benim Sujin'im yaşıyordu. On sekizine ölüm tehlikesiyle giren minik bedeni, yeni yılın ilk günlerinde hayata tutunuyordu.

Ona sormak istediğim binlerce soru, yalnızlıkla geçen ayların hesabı vardı ama hiçbiri o kadar da önemli değildi. Şimdilik, sadece o güzel gözlerini açmasını istiyordum. Tek adım, beni ona götürecek tek adım oydu ve bekleyiş saatler, günler sürse dahi pes etmeyecektim.

Nitekim kalbimde ona bakarken gölgelenmemi sağlayan derin bir yara vardı. Sorular çok önemli değildi belki ama hisler öyle değildi. Bir anda kafamdan atıp savuşturamıyordum. Oradan atsam kalbimden gitmiyordu. Çehresine her baktığımda benden sakladığı o büyük sırrı hatırlıyordum. Sonra kendi yaptıklarımı, onun benim için fedakarlık ettiği anlarda kendi düşündüklerimi... Farkında olmadan ona yaşattığım onca şeyin hesabı öylesine ağırdı ki, asla eskisi gibi olabileceğimi sanmıyordum.

Sujin ben yurttan perişan halde döndüğümde ameliyattan çıkmıştı. Yun'un dediğine göre ameliyatı başarılıydı fakat çok fazla kan kaybettiği için müşahede altında tutulmalıydı. Yoğun bakımda geçen iki gecenin ardından işte, şimdi normal bir odadaydı. Yanından bir saniye olsun ayrılmak niyetinde değildim ancak gerek Bangtan'ın gerekse Yun ve diğer yakınlarının baskısı, beni eve yollayıp duş alma, üzerini değiştirme, yemek yeme gibi sıradan aktiviteler için ondan ayırmıştı. Zaman zaman diğerleri odaya gelip refakat etse dahi ben yerinden oynatılamaz bir kaya gibi dikilmiştim.

Farkında değildim ama ölü gibi yaşıyordum. İki gün içerisinde uğradığım değişim yüzünden ruhum çöküşte gibiydi. Ona bir şey olacak, kaybedeceğim korkusu nefes bile almamı zorlaştırırken, bebeğin ölümü zihnimi daha çok yordu. Yoğun bakımdan çıkana kadar aydınlık olmamıştı bana, güneş hiç doğmamış kuşlar hiç cıvıldamamıştı.

"Bir şeyi kaybetmeden önce ona sahip olmak gerekir." Bir kitapta okumuştum bunu. Yazarı kimdi hatırlamıyorum ama beni hiç etkilememişti. Normal bir gerçeklikti çünkü, neden bir insan sahip olmadığı şeyi kaybedecekti ki?

Değildi. Hiç de öyle değildi.

Sahip olamadığım şeyi kaybetmiştim ben. Oluyormuş işte, sahip olamasan dahi kaybediyormuşsun. Önceden varlığından bihaber dahi olsan, kafanda tek bir hayal kurmamış dahi olsan biliyorsun, kaybediyorsun.

Bir idol olarak sorumluluklarımdan çok kaçtım. Yaşadığım travma nedeniyle tüm program askıya alındı ve üyeler desteklerini bir an olsun benden esirgemedi. Kafam yerinde değilken onlara nasıl davrandığımı hatırlayamasam da, biliyordum, onlar beni iyileştirmişti. Her zamanki gibi, yıkılırken onlar tutmuştu kollarımdan.

Oturduğum koltuktan kalkıp yatağının başucuna kadar ilerlerken, ayak tabanlarımdan tüm uzuvlarıma değin yükselen acıyı görmezden geldim. Sujin'in yastığının biraz üst kısmında bulduğum boşluğa yarımca oturup eğilince kokusunu alabileceğim konuma yerleştim. Onu böyle görmek içimi paramparça etse de sabırlı olmalıydım. İyileşeceğini, tekrardan gülümseyeceğini ve hayatına kaldığı yerden devam edeceğini biliyordum çünkü.

cherry blossom | pjm Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin