S.2 Ep.12 "Hiç bırakma ellerimi Yavuz"

795 56 30
                                    

Bahar'dan

Hızlı adımlarla yürüyordum koridorda. Karşıdan gelen Sema hemşireyi görünce gülümseyip yaklaştım.

"Günaydın Sema hemşire."

"Günaydın Bahar hanım."

"Yavuz'u soracaktım ben. Acilde mi?"

"Evet, acilde."

Tam kafa sallayıp gidiyordum ki Sema hemşire devam etti.

"Bu arada, tebrik ederim. Evleniyormuşsunuz."

Sema hemşire kaşlarını kaldırmış gülümsüyordu. Ben de gülüp kafa salladım.

"Evet. Yavuz burda kalabilsin diye."

Sema hemşire imalı imalı gülüp kafa salladı.

"Anladım. Yani Yavuz bey bahsetmişti. Hayırlısı."

Dudaklarımı birbirine bastırıp güldüm. Ardından devam ettim yürümeye. Niye kimseyi inandıramıyoruz arkadaş biz bunun formalite bir evlilik olduğuna? Hızlıca yürüyüp acile geldim. Bakışlarımı etrafta gezdirip Yavuz'u aradım. İlerde bir hastayla ilgilendiğini görünce nefes verip gülümsedim. Onu görünce bile kalp ritmim değişiyor ya. Yanına gitmeden uzaktan baktım. İşini bitirsin önce. Ben Yavuz'a bakarken yanıma biri gelince çevirdim başımı. Gördüğüm yüzle hafifçe kaşlarımı çattım. Aslı hemşire de memnuniyetsiz bir ifadeyle bakıyordu bana. Bir şey demeden baktı. İyice ona doğru dönüp ben konuştum.

"Bir şey mi vardı hemşire hanım?"

Bir süre yine sadece baktı. Ardından dudaklarını büküp başını iki yana salladı.

"Yoo, sadece anlamaya çalışıyorum."

"Pardon, neyi?"

"İşlerin nasıl bu hale geldiğini. Nasıl bu kadar bencil olabildiğinizi."

İyice çattım kaşlarımı.

"Ne demek istiyorsun sen?"

Aslı hemşire meydan okur bir tavırla konuştu.

"Sürekli tehlikelerle burun burun yaşayan biri olarak; masum, üstelik hiç haketmeyen birini nasıl atabiliyorsunuz bu tehlikenin ortasına? Onun başına sizin yüzünüzden bir şey gelse, hiç mi vicdanınız sızlamayacak? Onu hiç mi düşünmüyorsunuz?"

Sinirle sıktım dişlerimi. Anlaşıldı, senin de vaktin gelmiş. Duruşumu dikleştirip biraz daha yaklaştım.

"Sen ne benimle ilgili, ne de o güya çok düşündüğün Yavuz'la ilgili en ufak bir şey bilmiyorsun. Nasıl hayatlar yaşadığımızı, neler kaybettiğimizi, nelere göğüs gerdiğimizi, neleri göze aldığımızı, nelerden vazgeçtiğimizi, neler istediğimizi, hiçbirini bilmiyorsun. Kendince aşık olduğunu sanıyorsun Yavuz'a, onu düşündüğünü sanıyorsun ama onun ne düşündüğüyle, ne hissettiğiyle, ne istediğiyle zerre ilgilenmiyorsun. Varsa yoksa senin hisslerin, senin isteklerin. Yavuz seninle ilgilensin istedin, olmadı. Şimdi de gelmiş benimle bu şekilde konuşuyorsun. Yavuz'u düşündüğünü söyleyip, onun hayatını nasıl yaşamak istediğini umursamıyorsun. Şimdi bu durumda, bencil olan ben miyim? Ne var biliyor musun? Ben de başta Yavuz'u dinlemedim. Daha da kötüsü umursamadım. Buranın tehlikeli bir yer olduğunu söyleyip, burdan gitmesi için uğraştım durdum. Onun yapmak istediği güzel şeyleri görmeyi istemedim. Onu düşündüğümü sanıyordum ben de. Hala da onun için deli gibi endişeleniyorum. Ama onun kararlarına saygı duyuyorum. Onu tanıdıkça, onu sevdikçe anladım yaptığımın yanlış olduğunu. Onu dinlemem, ona destek olmam gerektiğini anladım."

Susup gülümsedim. Ardından bir şeyi farketmiş gibi devam ettim.

"Evet, seviyorum ben Yavuz'u. Bunu ona bile söylemedim henüz. Belki de söylemeyeceğim bile. Benim eşim olsa da tehlikelerden mümkün olduğunca uzak kalsın diye, gerçek bir ilişkimiz olmayacak belki de. Ama seviyorum onu. Ve bunu ilk defa böyle sesli söylüyorum."

YansımaWhere stories live. Discover now