I-I

11.7K 1.1K 528
                                    

1 Ocak
02.37, gece.

Şık ve karanlık kıyafetler içinde parlayan gülümsemenizle siz,

Gece, o parlak ayın dahi aydınlatamayacağı kadar karanlıktı eğer sizin gülümsemeniz aydınlığı saçmasaydı gökyüzüne. Farkında olmalısınız, dudaklarınızın yukarı kıvrılışını büyük bir hayranlıkla izlemekteyim. Kusursuzluğu tasvir eder gibi anlatırım gülüşünüzü ve bu gece, öyle şanslıydım ki uzun bir süre izleyebildim onu. En küçük detayları bile yakalayacak kadar uzun bir süre...

Söylemiştim beyaz bir elbise giyeceğimi. Yarı açık saçlarım, rüzgârın yumuşak dalgalarıyla dağılacak şekilde ve bileklerim hiçbir ağırlığı taşımadığı için ferah içinde... Görkemli kapının ardına yüzümde ufak bir gülümsemeyle adeta süzülerek geçmiştim. Beni beyazlar içinde arayın demiştim lakin arayamazdınız zira büyük salona benden önce gelmiştiniz. Etrafınız kalabalık olduğu için zamanın daha hızlı geçmesini umarak annemin birkaç tanıdık ile yaptığı sohbetlere katılır gibi davrandım bir süre. Oysa hiç umurumda mıydı havanın gittikçe soğuması? İlgileniyor muydum sanki hangi konuğun ne renk elbise giydiğiyle? Önceden de belirttiğim gibi, modadan anlamıyorum. Ne var ki salona teşrif ettiğimizden bu yana pek çok kez davetlilerin kıyafetleri hakkında sorular sorulmuştu bana. Bu mevzunun konuşulmasını oldukça manasız bulmamın yanında modayla hiç ilgilenmediğim için ne diyeceğimi bilemiyor, en nihayetinde "O elbisenin hanımefendiye oldukça yakıştığını düşünüyorum," ya da "Ah, o ayakkabılar yeni mi? Ne kadar da yerinde bir seçim!" tarzında cevaplar veriyordum.

Bu şehre yeni taşındığımız için annemin de bizler gibi pek arkadaşı yoktu. Çoğu insanla yalnızca hoş vakit geçirebilmek adına konuştuğunun farkındaydım çünkü ben de aynısını yapmaktaydım. Tanıdığınız kimse olmadığında bu tarz balolar, tam anlamıyla bir zindan hayatına döner ve ne yazık ki bir süre için ben de kara parmaklıklar ardında kalmıştım. Gözlerim uzaklara dalıp gitmiş gecenin biraz da olsa neşeli bir hal almasını beklerken Çiçekli Hanım birdenbire koluma sarılarak kız kardeşim ile bana "Şuraya bakın," diye fısıldadı.

"Beyefendinin üzerindeki takımı görüyor musunuz? Fazlasıyla kaliteli bir takım olduğunu kumaşından anlayabilirsiniz. Diğer yandan itiraf etmeliyim ki üzerinde muhteşem görünüyor. Onu geçen gün her zaman gittiğim terzide gördüğümde demek bu yeni takımı diktiriyordu. Tanrım, onun için bir servet ödemiş olmalı!"

Ama elbette bu sözlerin benim için hiçbir kıymeti yoktu. Kıyafete değil, gözlere bakardım çünkü ben. Kaşlara, dudaklara; yüzü güzel yapan her ne varsa, ona bakardım ve beyefendi, sizin yüzünüzde çirkin hiçbir nokta bulamıyordum. Kusursuz olamazdı kimse ama barizdi ki sizin kusurunuz bedensel değildi; ruhunuzdaki yaralar, şayet var ise, şimdilik bana görünmüyordu.

Bir şey dikkatimi çekmişti yalnızca. Tanıdığınızı düşünmediğim insanlarla dahi selamlaşıyor, salondaki herkese kısa da olsa vakit ayırmaya ve onlarla sohbet etmeye çalışıyordunuz. Garip karşılamıştım bu durumu, öyle ki Çiçekli Hanım bir kez daha konuşup bu evin sizin ailenize ait olduğunu söyleyene dek manasız bir bakışla izlemişti sizi gözlerim. Sizin hakkınızda şuna benzer bir şeyler söylemişti, bütün bir konuşmayı yazamayacağım için beni mazur görün:

"Doğrusu pek zevklidir. Şuradaki tabloyu dikkatle incelemenizi tavsiye ederim. O tablo, geçtiğimiz yıl şehre gelen ünlü bir ressamın son eseri ve beyefendi o tabloyu gördüğü an onu satın almak istemişti. Oradaydım. Tablonun üzerindeki örtü kalkar kalkmaz bir adım ileri çıktı ve gözlerini kısarak tuvalin üstündeki izleri dikkatle izledi. Bana kalırsa gelişigüzel vurulmuş fırça darbeleriydi fakat beyefendi çok etkilenmişti. Babası pek beğenmemişti gerçi ancak fazla bir şey söylemedi. Bu evin en değerli parçalarından biri olsa gerek. Ah ve bir de girişteki heykeller ile çalışma odasındaki mobilyalar!"

Beyefendiye MektuplarWhere stories live. Discover now