XV-II

5.2K 672 57
                                    

15 Şubat
10.12, sabah.

Artık size eskisi kadar sık ulaşamadığımı acı bir şekilde hissettim bu sabah ve işte, buradayım. Yarı açık kalan pencereden içeri süzülen rüzgâr düşürmüş kalemimi, ucunu kırmış. Dökülmüş mürekkep masanın köşesinden, yükselmiş kâğıtlar onun elini tutup ve sertçe düşmüşler yere. Kavgaya tutuşmuş masamın üzerinde günlerdir beni bekleyen sırdaşlarım, sanki orada bir savaş çıkmış.

Cepheye ilk adım attığımda silahımı kara bir renge buladım ve dün gecenin neşeli anıları döküldü zihnimden parmaklarıma ulaşan yola. İki nazik adamın sesi yankılandı orada zira Cesaret Prensi'nin ev sahibi olduğu akşam yemeğinde bir kez daha bir araya gelmiştik değerli Kuşların Şairi ile ve orada şahane vakit geçirmiştim. İtiraf etmeliyim çoğu zamanı gülümsemek ve değerli beyefendi şiirlerimi ve şahsımı sıklıkla övdüğünde utanıp ellerimi dudaklarıma siper etmekle geçirdim. Bu utanç, sözleri karşısında onurlanmamdan kaynaklıydı ve doğrusu iltifatlarını benim yerimde kim olsa mutlulukla karşılardı. Ben de saklamadım sevincimi ancak yalnızca dudaklarımda sergileniyordu onun eserleri.

"Sizler de okumuş olsaydınız bana hak verirdiniz beyler, inanın sözüme," diyerek etrafımızdaki genç beyefendilere seslenmişti önce, sonrasında aklında kalan iki mısrayı okumuştu. Coşkuluydu sesi, kimsenin haberdar olmadığı bir hazineyi keşfetmiş olduğunu söylerken gururlu bir ifadeye bürünmüştü yüzü. Onun dile getirdiği dizeleri tekrarladı Cesaret Prensi ve elindeki kadehi bana uzatırken beni kutladı. Dudaklarım kızıllıkla buluşmadan hemen önce zarif bir gülümseme ile teşekkür ettim ona.

Gece sona doğru yaklaşırken, konuşulan konular ağırlığını yitirdi fakat biz, salonun sessiz bir köşesinde edebiyat ve felsefeden bahsetmeye devam ettik. Artık ayrılma vaktim geldiğinde üzülerek konuşmamı bölmek ve izinleri istemek durumunda kalmıştım. O an iki beyefendi de benimle birlikte ayrılacaklarını bildirdiler ve böylece bahçe kapısına kadar yürüdük birlikte. Bahçenin önünde beni bekleyen arabaya ulaştığımda saygıdeğer şair, duygularını bir kez daha yineledi ve hemen ardından kendisinin de kurucularından olduğu edebiyat dergisinde şiirlerimden bazılarını yayımlamak istediğini söyledi.

Bu ne kadar güzel bir haber, öyle değil mi? Öncesinde bahsettiğim kaygılarım hala benimle lakin bir şekilde kalemimden dökülenlere, kelimelere işlediğim hislerime böylesine saygı duyulması beni mutlu etti. Ah, ama neden anlatıyorum ki size bunları? Mutluluk bu kadar kolay paylaşılamaz. Bu mümkün değil çünkü o bencil bir duygudur. Kimse, benim için güzel olan bir habere benim kadar sevinmeyecektir. Her ne kadar bu durumun gerçekliği karşısında yapacak hiçbir şeyim olmasa da, bu düşüncemi sizin için yıkıyor ve mutluluğumu sizinle paylaşıyorum. Beni kırmayacak ve aynı hisleri paylaşmasanız da benim duygularıma saygıyla yaklaşacaksınız, bunun farkındayım.

En azından, birbirimizi bu denli tanıdığımızı düşünüyorum. Sizce de öyle değil mi, beyefendi?

15 Şubat
08.53, akşam.

Bugün, birkaç kitap siparişi daha verdim. Aslında keşke sizin de önerilerinizi almış olsaydım çünkü ne tür kitaplar okuyup hangilerini beğendiğinizi merak ediyorum. Tahminime göre felsefe ve siyasetle ilgileniyor olmalıydınız, bu durumda aklıma birkaç yazar geliyor fakat felsefeye ne kadar ilgiliysem siyasete de bir o kadar uzağım ve bu sebeple bilgisizliğimi detaylandırmadan bu mevzudan uzaklaşacağım.

Doğrusu, zamanımın çoğunu kitaplara ayırmamın sebebi, günlerdir yazmaktan kaçındığım sizsiniz. Bunu inkâr edebilirim ancak kalbimdeki varlığınız gerçeklerden saklanamayacak kadar bariz, bu yüzden çabalamak nafile, denemeyeceğim ben de. Size yazmamak için her gün başka bir diyarı ziyaret ediyor, bir mevsimden diğerine koşuyorum. Satırlar arasına hayali merdivenler kuruyor ve hızla aşıyorum onları. Rüzgârın sesiyle kıpırdıyor kâğıtlar, susturuyorum onları. Tek bir an için bile kalamıyorum odamda zira baktığım her yerde çehrenizi görür gibi oluyorum.

Ah, işte görüyorsunuz halimi! Artık sizden kaçıyorum. Yalnızca odamda değil, salonda da sizin anınız canlanıyor gözlerimin önünde kimi zaman, o an derhal ayrılıyorum oradan, dışarı çıkıyorum. Ama tabiat da en büyük cezalardan birini veriyor bana. Kucağında sesinizi ulaştırıyor bana, fısıltında siz varsınız. Tek bir kelime dolaşıyor saçlarımın arasında, korkuyorum. Ağaçların birleşip meydana getirdiği o karanlıktasınız, sonu görünmeyen suların derinlikleri taşıyor isminizi. Kuşlar şarkılarında sizi anlatıyor, keskin soğuğu yüzüme yavaşça işleyen rüzgâr da eşlik ediyor onlara. Toprağın içinde ve bulutların ötesinde, sanki sizden bahsediyor bütün dünya.

Siz, her yerdesiniz beyefendi ve çok yakınımda,
Oysa değil bu isteğim, en yüksek dağlar yükselsin aramızda!

Beyefendiye MektuplarWhere stories live. Discover now