III-I

9.9K 1K 236
                                    

3 Ocak
07.16, akşam.

Beyefendi,

Biçareyim, bilincimi kaybetmekten son derece korktuğum gibi güçlükle nefes alıyorum. Nasıl bu kadar dikkatsiz olabilirim, doğrusu inanılır gibi değil!

Bu kez vermek üzere bir mektup yazacağımı söylemiştim size, nitekim yazdım da. Bir türlü bulamadım doğru kelimeleri; aksetti duygularım duvarlardan, başaramadım tam anlamıyla kendimi anlatmayı. Kalın bir kitap misali duygularımı birkaç cümleye sığdırabilmek imkânsızdı lakin denedim ve en azından, elimden geleni yaptım. Kaçındım abartıdan, manasız heyecanlarımdan bahsetmekten özellikle sakındım. Tanrım, ne kadar da korkuyorum gözlerinizde değersiz biri olmaktan! Fakat sanki ne yaparsam yapayım önemli bir mertebede duramayacakmışım gibi kalbinizde.

Size ulaştı mı bilmiyorum ancak her bir kelimesi ezberimde olan mektubu bir kez daha yazmak arzusundayım. "Sayın beyefendi," diyerek başlamıştım mektuba, her daim olduğu gibi. Keşke isminizi yazabilecek kudreti bulabilseydim bu kez kendimde, mürekkep bütün inancımı taşıyarak size hitap ederken en azından, bunun gerçek olmasını çok isterdim. Ne yazık ki daha önce belirttiğim sebepler mani oldu bana bir kez daha ve neticesinde mesafeli bir giriş yapmakla yetindim ve sonrasında aynı şekilde devam etmeye özen gösterdim.

Sözcükler, hiç bu kadar büyük bir umarsızlığın gölgesinde kalmamıştı daha önce ve hatta öyle ki bunun taşıyabileceklerinin çok ötesinde bir yük olabileceğinden çekinerek artık bir şekilde bu mektuba başlama kararı aldım. Dahası, kalbim de en az onlar kadar yorgun; bitap düştüler beyefendi, en güçlüleri dahi artık özgür olmak istiyor.

Herkesin merakla beklediği operaydı ilk kez bakışlarımızın karşılaşmasını sağlayan. Gözlerinizdeki karanlığı benimle paylaştığınız anı, sanki dünmüş gibi diri bir şekilde hatırlamaktayım ve bana bıraktığınız, her ne kadar pek çok insan için önemsiz sayılabilecek olsa da benim için son derece değerli bu mirası, şu an bu satırları yazana dek özenle sakladım. Zira sonrasında, onlara ancak birkaç kez daha bakabilme şansı yakalayabildim ve bir daha asla onlardan ayrılmak istemediğimin farkına vardım. Tanıştığımız günü ya da dans ettiğimiz dakikaları nasıl unutabilirdim? Mümkün değil, benden isteseniz dahi yapamam bunu.

Nedir peki sebebi? Beni sarıp sarmalayan hislerimin bir anlamı var mı? Kitaplarda bulamıyorum onu beyefendi, oysa her bulduğum vakitte kaybolurum içlerinde ve onların gerçek beni anlattığını düşünürüm. Onlar da mı kifayetsiz kalıyor bir tanım bulmakta hislerime? Sevgi olmalı bir çeşit veyahut hayranlık, kim bilir, belki bağlılık. Kısık bir ses duyuyor zihnim, yoksa siz misiniz "Aşk," diye fısıldayan?

Aşk için pek çok tanım yaparlar; yazarlar ve şairlerden de dinledim onu, büyüklerimden, öğretmenlerimden ve arkadaşlarımdan da ve hatta eskiden yaşadığımız şehirde birkaç kez ziyaret ettiğim doktordan dahi duydum onun tanımını. Yücelten de oldu, bir kâğıt misali buruşturup atan da fakat tek bir noktada buluştu hepsi. Yıkıcı bir şeydi yüreğime munis olmayan bu duygu; ekseriya daha neşeli hislerle süslenirken ruhum, hızla atan kalbimin içinde yer bulan bilinmezliğin karşılığı olamazdı.

Mühürdür o, beyefendi; aşk, sıcak bir mumun kızıl izidir mektupta. Hislerimin yağmur damlaları olup düştüğü kelimelerimin deryası olan kâğıdı usulca kapatır ve bir yabancı olur ona. Üstünü örter duyguların, bakanların gördüğü isimdir fakat hiçbir zaman tam anlamıyla onların bir parçası olamaz. İşte budur o ve hep bu olacaktır. Benim duygularımın ise bundan daha fazlası olduğunun farkındayım ancak henüz onları karşılayacak bir kelime, lügatimde yok beyefendi.

Beyefendiye MektuplarWhere stories live. Discover now