XVI-V

4.4K 547 195
                                    

16 Mayıs
03.21, gece.

Bugün, onun en değerli günlerinden biriydi; Ayçiçeği'nin. Sarı saçlarının çevrelediği gülümsemesini paylaşıyor olsa gerekti gökyüzü, kara bulutlarını silmişti gözlerinden. Dün gördüğümde onu, öyle heyecanlıydı ki kelimelere sığdıramazdım nasıl göründüğünü, bugünse neredeyse kalbi duracak gibiydi. Onun bu neşeli halini gördükçe yüreğime dökülen huzuru anlatabilmem içinse hangi sözcükleri seçmem gerektiğinden emin değilim.

Akşamüstü kısa bir nişan töreni düzenlenecek ve onu bir kutlama yemeği takip edecekti. Siz de orada olacaktınız ve bunun düşüncesi dahi göğsümde acı bir hissin doğmasına sebebiyet veriyordu. Zaman hızlı değildi ama gözlerimi açıp kapayıncaya dek önce saatler, sonra günler, ardından haftalar geçmişti. Aylara ulaşmamız için az bir zaman geçerdi, bunu biliyordum ve belki de, bu yüzden korkuyordum. Uzun zaman geçmişti üzerinden beyefendi, en son ne zaman sesinizi duymuştum, hatırlayamıyordum. Kısa bir bakış kâfi gelir miydi özlemi bitirmeye sanki? O gün de, yeterli gelmemişti. Benden kaçan gözlerinize kaç saniye bakabildiğimi saymıştım o gece ve defalarca o sayıyı tekrar etmiştim. Şimdi ise... Unuttum. Yahut buna inandırmak istedim kendimi. O kadar kısaydı ki inanmak istememiştim. O kadar kısa bir andı ki beyefendi, hayal sanmıştım.

Her ne kadar bu günün büyük bir öneme sahip olduğunu düşünüyor olsam da odamdaki uzun aynanın karşısında dururken de, evinizin giriş kapısına gelip anne ve babam önden ilerledikten sonra onları ağır adımlarla takip ederken de, hangi elbiseyi giydiğimin bir önemi yoktu. Gösterişten son derece uzak, şık bir izlenim bırakabilmeyi diliyordum ve bunun için, oldukça açık mavi renkli bir elbise giymiş ve bedenimi mücevherlerden mahrum bırakmıştım. Nedenini açıklamak zor beyefendi ancak sanıyorum, incindiğim o günden bu yana, artmıştı yaralarım ve ben, onları saklamak istemiyordum. Ellerimdeki kesikler ve kaşımın üzerindeki iz, onlar hala oradaydı. Küçük ve siliklerdi fakat inkâr edilemezdi orada uyudukları. Ben de, kapatmamıştım onları, doğrusu, bütün gerçeklerle karşılamak istemiştim herkesi. Yaşıyordum lakin canımı yakan darbeler almıştım. Düşmüş ve korkuyla gözlerimi kapamıştım ama iyileşiyordum. Bir gün, tamamen iyi olacağım.

Güneş artık görkemini yitirdiğinde, o büyük salona bir kez daha adım atmış ve anlamıştım neden gecenin göğün tahtına oturduğunu; aydınlığın bütün ihtişamı, misafirlerin üzerine dökülmüştü. Siz, henüz orada değildiniz ancak tebriklerimi ve güzel dileklerimi iletmek üzere Ayçiçeği ve kardeşinizin yanına gittiğimde, bakışlarım pek değerli arkadaşımın ışıldayan gülümsemesindeyken duydum sesinizi. Biraz ileride, tahminimce, kapının önündeydiniz ve yeni gelen konukları karşılıyordunuz. Dönüp bakamadım ardıma, yavaşça solar gibi olduğunda gülümsemem, kız kardeşime bahçede olacağımı söyledim. Böylece, tören gerçekleşene dek orada, süs havuzunun yanında oturup havuzun etrafını saran çimenlerin içinde oynayan küçük kedilerin yanında oturdum. Önce benim de onlara katılmamı istediler, çabaladılar, seslendiler bana fakat hareket edemedim. En nihayetinde, gayretlerine kayıtsız kalamadım ve önce birini, sonra da diğerini kucağıma aldığımda sessizce kıvrılıp uyudular kollarımın arasında. Yoğun bir şekilde, şefkati hissettim bütün benliğimde. Belki de yarım saat kadar oturdum orada hiç kıpırdamadan, ancak artık törenin başladığı haber verildiğinde bana, ayrılmak durumunda kaldım oradan. Su dalgalandı zayıf bir rüzgârın eşliğinde ve saçlarımın arasında korku salındı geceden.

Sizi gördüm. O günkünden daha zayıftı yüzünüz, daha bir yorgun. Fazla, çok fazla... Çizgiler, beyefendi, derinleşmiş. Belki de kimse farkına varamamıştır, görememişlerdir nasıl solduğunu canlı ifadenizin fakat ben, özlemle baktım yüzünüze ve her ne kadar dudaklarınız kıvrılmış olsa da yukarıya, gördüm onların gerçekleri saklayamadığını. Korkuyla bekledim bakışlarımızın buluşmasını ancak olmadı, görmediniz beni. Ben de, bir daha bakamadım size zira buna cesaret edememiştim. Diğer yandan tören boyunca ve yemek sırasında da, benden hep uzaktaydınız. Neşeli sohbetlerle geçen uzun bir yemekti lakin sessizliğimi koruyarak ihtimaller üzerinde düşündüğüm için neredeyse tek kelime dahi dökülmemişti dudaklarımdan. Nefes alamadığımı hisseder gibi olmuştum kısa bir an için, sanki, boğuluyordum. Bu sebeple, yemek son bulur bulmaz bahçeye çıkmıştım. O küçük kedileri bulmaktı niyetim fakat yoklardı, yürümeye devam ettim ben de çiçeklerin arasında.

Beyefendiye MektuplarWhere stories live. Discover now