IX-II

6K 707 58
                                    

9 Şubat
02.41, öğle.

Hala bir parçanız benimle.

Biraz sızlıyor olsa da iyileşiyor kabuk bağlamaya başlamış olan kesik ama onun acısı ne kadar etkiler beni? Saf bir mutluluk taşıyorum içimde, sizden uzaktayım ve bir daha birbirimizi görebileceğimize dair olan umutlarım neredeyse nefes almıyor ancak kravatınız; o, yaramı sararken hafifçe kirlenmiş kumaş, parmaklarımın arasında. Sizden bir parça tutuyorum avuçlarımda, ah, böylesi bir his daha önce hiç çalmış mıydı kapımı? Bu tarifi olmayan huzur ve kalbimin derinliklerinde hissettiğim neşe neyin eseri?

Bu öyle bir his ki bir saat kadar önce gelen beklenmedik misafirimizin bende bıraktığı etkinin o gittikten hemen sonra kolayca silinmesini sağladı. Kız kardeşim, ziyaretlerinin sonlanması ile bu sabah eve döndüğünde üstünü çıkarmadan ve dahi şapkası hala başındayken odama gelmiş, "Orada kaldığım günler bana acıdan başka bir şey vermedi sevgili kardeşim, keşke seni dinlemeseydim. Şimdi nasılsın, daha iyi hissediyor musun?" diyerek hala birkaç gün önceki endişeli halini koruyarak konuşmuştu. Onu çok daha iyi olduğuma ikna edip gülümsediğimde hala içinde kuşku tohumları büyüyor olsa da en azından kaygıyı sildi yüzünden ve bana sıkıca sarıldı. Ayrıldığımızda ise pek sık görmediğim bir hisle örtülmüştü bakışları.

"Bir misafirimiz var," derken kapıya doğru ilerlemiş ve beni merakta bırakarak odadan çıkmıştı. Bu, üstünü neden değiştirmediğini ve bu kadar aceleyle yanıma geldiğini açıklıyordu. Aklımda türlü ihtimaller yer bulurken belimi saran kuşağı biraz daha sıkılaştırdım ve dağınık saçlarımı hafifçe taradıktan sonra hızlı adımlarla aynanın karşısından ayrıldım. Merdivenleri inerken kısa bir an için konuğumuzun siz olabileceğinizi düşünüp nefesimin dudaklarım arasında sıkışmasına sebebiyet versem de aslında bu durumun olanaksızlığının farkındaydım. Salona yaklaştıkça kulaklarıma dolan zarif ses ise bu ihtimalin hayalini tamamen yok etmişti.

Misafirimiz, değerli Bayan D.'ydi. Ben içeri girdiğimde bütün zarafetiyle ayağa kalkmış ve beni sıcak bir gülümseme ile selamlamıştı. Karşısındaki koltuğa oturduğumda önce şahsen konuşup rahatsızlığımdan ötürü ne kadar üzüldüğünü söyledi, ziyaretimi erken bitirmem gerektiği için de aynı hisleri besliyordu. Sonra diğer herkesin de onun üzüntüsünü paylaştığını dile getirdi ve ekledi.

"Hastalıklardan ne kadar kaçmak istesek de nafile, bizi her daim buluyorlar. Umarım ciddi bir durum söz konusu değildir. Bilmelisiniz ki bu vaziyetiniz bizi derinden üzdü hanımefendi, en kısa zamanda sıhhatinize kavuşmanız tek dileğimiz."

Güzel dilekleri için ona teşekkür ettiğimde beni duymamış gibi rahatsızlığımın onda bıraktığı etkiyi anlatmaya devam etti. Ona göre, bu zorlu kış günlerinde her zamankinden daha fazla dikkat etmek gerekiyordu giyime, ince elbiselerden katiyen uzak durulmalıydı. Oysa ben ne yapmıştım? Tenimle vahşi yağmurun arasına ince bir duvar örmüş, keskin soğuğun bedenimin surlarını aşıp orada yangınlar çıkarmasına izin vermiştim. "Bu inanılır gibi değildi! Pek sevgili beyefendi sizi bulmasaydı ne olacaktı?" diyerek daha da artırmıştı sesindeki tasalı havayı. Sorusu yankılandı aklımda, bir iple sarıldı zihnimle kalbim, ikisi bir aradayken sual tekrarlandı. Sahi yaşar mıydım şayet beni bulmasaydınız? O gece önemsizdi üşüdüysem, anlamsızdı kar tanelerine karışan yağmur ruhuma yavaşça işlendiyse. Duygularım kaçırmıştı beni karanlığa, ben davete icabet ettiğimi sanmıştım yalnızca.

"Beyefendiye minnettarım," diye zayıf bir sesle cevapladığımda onu, yüzümdeki mahcubiyeti okumuş olacak ki bizzat sizin sözleriniz olduğunu söylediği kelimeleri salona taşıdı. Size minnet duymamalıydım zira bunu yapmaktan daha insancıl bir şey olamazdı.

"Onun arkadaşı olan herkes ve dahi yalnızca tanışıklığı bulunanlar, öyle şanslı ki! Ben de bu kadar fedakâr bir adamın yanında olmaktan tarifsiz bir mutluluk duyuyorum," diye devam ettikten sonra Bayan D., çayını sessizce içmeyi sürdürdü ve ben de hiçbir şey söylemedim. Doğrusu beyefendi, kelimeler çekinen tavırlarından sıyrılamadı. Fincanı yavaşça önündeki küçük masaya bırakıp ayağa kalktığında hala ne söyleyeceğimi bilemiyordum. O, neredeyse kusursuz bir kadındı fakat size olan hislerim ve karşımda duran gerçeklerin birbirine karıştığı bu fırtınada ona karşı saf bir duyguyla yaklaşmam mümkün değildi. Bu yüzden soluk bir samimiyet maskesi takmak yerine mesafeli tavrımdan ödün vermeden kapıya kadar eşlik ettim ona.

Ayrılmadan hemen önce Kuşların Şairi'ne ait bir mektubu verdi bana. Konuştuğumuz üzere şiirlerimi okumak istiyor ve bu sebeple onları mektubunda belirttiği adrese ulaştırmamı istiyordu. Bu, yüzümde heyecanlı bir gülümsemenin hayat bulmasını sağlarken şiirlerimin bazılarını topladım ve onlar, bir saat içinde de kıymetli beyefendinin yazmış olduğu adrese doğru yola çıkmış olacak. Beyefendi, yazdıklarımın sevilen bir sanatçı tarafından ilgiyle karşılanması ne büyük bir mutluluk! Ancak bir şey var bu sevinci kara bir gölge misali kaplayıp onu gizlemek isteyen. Yazdıklarımda çoğu zaman sizden bahsederken ve kalbimin en gizli köşesine açılan kapının anahtarını sizden bir başkasına verdiğimi düşünürken korkmaktan da alıkoyamıyorum kendimi.

Sakınıyorum sizi ve bana yaşattığınız bütün hisleri. Öylece görememeli herkes onları fakat kelimelerim onlarla çevriliyken bu pek de mümkün değil ve işte bu yüzden içtinap ediyorum onları başkalarıyla paylaşmaktan. Karanlığın derinliklerinde yaşayan o narin duygular parlak bir aydınlığın altında incinmez miydi? Yabani dünyada sığınaklarından çıkıp yeryüzüne ulaştıklarında, deneyimsizlikleri onları her zamankinden bilgisiz hissettirecek ve bu sebeple kime güvenmeleri gerektiğini bilemeyeceklerdi zira anneleri dahi yabancı gelecekti onlara. Duygularım düşman olursa bana, o zaman yaşayabilir miydim? Zaman aldı şimdi bu kuşkuyla düşüncelerimi ve bir gün anlatılacak yanılgının ya da haklılığın hikâyesi; o zaman ya salıncaklar kurulacak dudaklarımın kenarına ya da idam sehpaları bir kez daha.

Beklerken geleceğin getireceklerini, son anlarını yaşayan bir umutla bakıyorum ellerimdeki kumaşın rengine. Orada sizi görüyorum kimi zaman, bazen artık hiç buluşma ümidi olmayan hayatlarımızı. İhtimal yok hislerimin karşılığının sizin yüreğinizde yer bulmasının, mümkün değil, size çekinerek uzanan elime uzanmanız. Biliyorum, gerçek olamaz sizin de yer bulduğunuz hayaller lakin onların varlığı dahi mutluluk veriyor bana. O düşler diyarında gezintiye çıkınca üzülmüyorum artık sizin yanınızda olamayacağıma. Bakın, son nefesini veriyor umut fakat hayır, keder düşmüyor toprağa.

Bunu, gözlerinizin içine bakarken dile getirebileceğimi sanmıyorum ancak bilmelisiniz. Siz, bana bir lütufsunuz beyefendi. Tanrı'nın bana bahşettiği en güzel armağan olmalısınız zira isminiz hem sevgiyle işleniyor ruhuma hem de acıyla. Kırgın değilim size, hüzün ağırlanmıyor kalemimde çünkü biliyorum, şayet sevseydiniz beni ve birlikte olma şansımız olsaydı bu insanı kimi zaman sarhoş eden duyguların yanında hep bir ayrılma olasılığı da var olacaktı. Onlar kabuslarım olurdu gündüzlerde, geceleri farksız kılardı cezalardan. Oysa şimdi, hepsinden uzak olan kalbimde özgürce yaşayacaksınız.

Kanat çırpacaksınız bakışlarımın göğünde, ıslanan kirpiklerime konacaksınız. Görünmeyeceksiniz fakat her daim orada olacaksınız.

Beyefendiye MektuplarWhere stories live. Discover now