❌ 38. BÖLÜM ❌

1.5K 106 17
                                    

Ah be anne, düştüğümde kanayan dizlerime üflemene ihtiyacım vardı. Bak şimdi dizlerim paramparça oldu.

GAZEL'İN ANLATIMINDAN; 

Tenime değen ani bir soğukluk ile sıcak hissettiğim yere biraz daha yaklaşıp, olduğum yerde iyice büzüşüp küçüldüm. Gözlerimi yavaşça aralarken uyku sersemi halinde etrafa bakındım. Karanlık ve soğuk bir yerdeydik. Poyraz'ın kucağında merdivenleri çıkıp üst kata geldik. Poyraz bir odanın kapısını açıp içeri girdi ama lambayı açmamıştı. Gözlerim karanlık karşısında tekrar kapanmaya başlarken az da olsa etrafımdakileri hissedebiliyordum. Poyraz beni yavaşça yatağa bırakıp üzerimdeki yeleği çıkarttı. Daha sonra ayağımdaki postalları çıkarıp yoganı omuzlarıma kadar örttü ve sessizce odadan çıkıp gitti. Vücudumdaki tüm kan çekilmiş gibi yorgun hissederken daha fazla karşı koymayıp uyumaya devam ettim.

Gözümün en derinlerine işleyen güneş ışınlarına sabah sabah güzelce söverken, yattığım yerde doğruldum ve ayağa kalktım. Odayı incelemeyi sonraya bırakıp banyo diye tahmin ettiğim yere girdim. Oldukça temiz olan banyo biraz olsun beni rahatlatmıştı. Sonuçta Poyraz'a belli olmazdı. Hızla işlerimi halledip yüzümü yıkamaya başladım. Soğuk suyu sertçe yüzüme çarparken çeşmeyi kapatıp aynadaki yansımama baktım. Iyice boka batmıştım. Gözlerim normalden fazla uyuduğum için şişmişti aynı şekilde dudaklarımda öyleydi. Saçlarım arap saçına dönmüştü ama yine de hiçbirini umursamıyordum. Yüzümü kurulayıp banyodan çıktım. Odada bulunan koltuğun üzerindeki poşetleri görünce oraya doğru ilerleyip onlara baktım. Içinde kadın kıyafetleri vardı. Sanırım Posraz benim için bırakmıştı. Poşetleri ters çevirip içlerindekilerini koltuğun üzerine boşaltım. Üzerimdeki eşofman takımını çıkarıp Poyraz'ın aldığı gri eşofmanı ve beyaz tişörtü giydim. Ayağıma aldığı spor ayakkabılarını da giyip odadan çıktım. Bir yandan evi incelerken bir yandan da ilerlemeye devam ettim. Ahşap bir evdeydik ama evin için hiç ahşap kokmuyordu. Yerler koyu parkelerden oluşuyordu ve duvarlar tamamen taşlardan ibaretti. Olduğum katta üç tane oda vardı sadece. Aşağıya doğru uzanan ahşap merdivenlerden inip etrafa bakındım. Tavan oldukça yüksekti ve aynı şekilde camlar da öyleydi. Oturma yerinde camlar tavana kadardı ve dışardaki harika manzarayı izlememize izin veriyordu. Merdivenin hemen yanındaki taş duvara montelenmiş büyük bir televizyon ve yine duvarda bulunan değişik tablolar vardı. Televizyonun biraz altında şömine vardı. Şöminenin önünde yine koyu renk bir ahşap orta sehpa vardı, yerde ise beyaz bir peluş kürk halı. Bir tane üçlü ve bir tane de ikili koltuklar varken iki tane de yan yana koyulmuş tekli koltuklar vardı. Evin havası ve tasarımı oldukça hoşuma giderken gözlerim Poyraz'ı aramıştı. Mutfaktan gelen sesler ile oraya giderken yine her şeyin ahşap olması beni şaşırtmamıştı. Mutfağın ortasındaki masaya kahvaltıyı hazırlamış, şimdi de boş bardaklara çay koyuyordu. Hiçbir şey demeden arkama dönüyordum ki dedikleri ile geri dönmüş ve yerime oturmuştum.

"Yemek ve ilaçlar konusunda büyük tehdit aldım ve eğer yemez veya içmezsen buraya gelip bizzat kendisinin yapacağını sana iletmemi istedi."

Derin bir nefes alıp az da olsa bir şeyler yemeğe çalıştım ve daha sonrasında ilaçlarımı da içip salona geçtim. Poyraz şömineyi yaktığı için bu ahşap ev sıcacık olmuştu. Salondaki tekli koltukların birine oturup dizlerimi kendime çektim. Çenemi dizlerime yaslayıp yanan ateşi izlemeye başladım. Poyraz mutfağı toplamayı bitirmiş gibi sesler kesilmişti. Burnuma kahve kokuları gelirken başımı çevirip ona baktım. Elindeki kupalardan birini benim önüme bırakıp diğerini de kendine alıp tam karşımdaki ikili koltuğa oturmuştu. O da benim gibi ateşi izliyordu. Kahvesinden bir-iki yudum  alıp orta sehpaya bıraktı kupasını. Dirseklerini dizlerine yaslayıp öne doğru eğildi.

SOĞUK SEMT   Where stories live. Discover now