❌ 21. BÖLÜM ❌

3.6K 270 159
                                    

Bazı şeyleri anlatamazsın, yazamazsın ve yaşayamazsın. Bazı şeyleri susarsın ve bazı şeyler hep içinde kalır.

GAZEL'İN ANLATIMINDAN;

İnanç çok önemli bir şeydi. Onsuz yaşamak zor hatta kimileri için imkansızdır. Benim aksime. Benim artık bazı insanlara inancım kalmadı. Doğrusu, kimseye inancım kalmadı. Bir zamanlar nasıl beni kullandıysalar, inancım da öyle yavaş yavaş tükenip bitti. Türkiye'ye gelmeden önce bile senelerdir içimde tuttuğum ufak bir umut kırıntısı vardı. Onlardan bana gelecek olan ufak bir ışık hüzmesi bekledim hep. Ama ne o ışık geldi ne de benim umudum büyüdü. Bir zamanlar ailem dediğim kişilerin gerçeklerini öğrendiğim gün, benim için o umut denen şey tamamen hayatımdan çıkmış, ışık ise zaten hiç olmamıştı. Insan kendi kendini herkesleştirir ve onlar benim için çoktan herkes olmuşlardı.

Gözlerimin kapalı olmasına rağmen bilincim açıktı. Giray arabayı durdurmuş ve inmişti. Benim tarafıma gelip kapımı  açmış ve beni kucağına alarak kapıyı tekrar kapatmıştı. Hafif çiseleyen yağmur yüzüme temas edince rahatsız olup kafamı boyun girintisine soktum. Gerçekten de çok güzel kokuyordu. Yanında olduğum süre boyunca sadece üç koku almıştım ondan. Nane, vanilya ve bitter çikolata kokuları. Şimdi ise vanilya kokuyordu. Aldığım koku oldukça hoşuma giderken burnumu boynuna sürtüp, kokuyu derince içime çektim. Gözlerim hafiften aralanırken nerde olduğumuza baktım. Onun evine gelmiştik. Gerçi zaten benim bir evim yoktu. Merdivenleri çıktıktan sonra vurulduğumda kaldığım ve onun odası diye tahmin ettiğim yere girdik ve beni yatağın üzerine yavaşça bıraktı. Kolumun aniden sızlaması ile inlerken o da yanıma, yatağa oturmuştu. Gözlerimi biraz daha açarken önce koluma daha sonra da ona baktım. Yavaşça kolumdaki kemere uzanıp çözdü. Sol elini enseme doğru götürüp beni oturur hâle getirdi. Şu anda ne o konuşuyordu ne de ben. Sadece birbirimizin yaptığı hareketleri izliyorduk. Önce boynumdaki zincirleri çıkartıp hemen yatağın yanındaki komedinin üzerine koydu. Parmakları tişörtümü kavrayıp yavaşça üzerimden sıyırarak çıkarttı. Altımdaki siyah yarım atletin kalın askısını aşağıya doğru indirip yataktan kalktı ve banyoya girdi. Elindeki ilk yardım çantası ile geri dönerken bir dizini kırıp üzerine oturdu ve bana daha çok yaklaştı. Çantayı açtıktan sonra kolumu incelemeye başladı ve pansumana başladı. Bu süre boyunca o yarama ben ona bakmıştım. Her bir ayrıntısı zihnime kazınırken, gözlerimi ondan alamıyordum. Kolumu hafifçe yukarıya kaldırmasıyla koluma baktım. Pansumanı bitirmiş sarıyordu. Kolumun işi tamamen bitince malzemeleri çantaya koyup tekrar yataktan kalkıp banyoya gitti. Yataktan kalkarken o da banyodan çıktı.

"Aç mısın?"

Sesi dümdüz çıkmıştı. Ne olmuştu ki şimdi? Kaşlarım durum karşısında hafifçe çatılırken kafamı iki yana salladım.

"Hayır, değilim."

Onu odada bırakıp çıktım. Yarım atletimin askısını zor da olsa yeniden giyip yürümeye devam ettim. Uzun koridoru hızla yürüyüp aşağı indim. Ne ara geldiklerini bilmediğim Yağız ve Poyraz salondaki koltuklara oturmuş ellerindeki telefonlarla uğraşıyorlardı. Postallarımdan çıkan yüksek ses ile bana döndüler.

"Oha lan benden daha çok baklavan var. Haksızlık!"

Yağız'ın yüksek sesteki sesine ve dediklerine karşı karnıma baktım. Evet karın kaslarım oldukça belirgindi ve sekiz tanesi de vardı fakat şu anda sadece altı tanesi görünüyordu.

"Altı mı sekiz mi?"

Poyraz'ın soru sormasına şaşırsam da belli etmeden koltuğa oturdum.

"Sekiz."

Kısa cevabım karşısında biraz şaşırmıştı ama o da bir şey belli etmeden tekrar telefonuna dönmüştü.

"Aç mısın?"

SOĞUK SEMT   Where stories live. Discover now