❌ 26. BÖLÜM ❌

2.6K 202 47
                                    

Kalbi kırık her kızın, saçı biraz kısadır.

GAZEL'İN ANLATIMINDAN;

Eskiden küçük bir rüzgarla savrulacak kadar güçsüzdüm. Anne ve babam öldükten sonra boşluğa düşmüş, abilerim, kuzenim ve amcamın bana sırt çevirmesi ile de o boşlukta kaybolmuştum. Düşe kalka ileriye attığım adımlar sanki geriye doğru atılmış gibiydi. Ne kadar ilerlemek istesem de hep olduğum yerin gerisine gidiyordum. Zamanla yaşadığım durumlar, çektiğim acılar, sessizce bir köşede ağlamalarım beni daha güçlü biri yaptı. Ayaklarım daha sağlam basmaya başladı yere. Boynum hiç eğilmedi, şerefimden hiç ödün vermedim. Zamanında ufak bir rüzgârla yıkılacak gibiyken şimdi, kasırga çıksa yıkmaz oldu beni. Çünkü güçlendim. Çünkü farkına vardım her şeyin.

O kadar zaman geçmesine rağmen halâ o boşluktayım. Bazen biri elimi tutacak ve beni kurtaracakmış gibi elini uzatıyor ama tam tutacağım anda elini geri çekiyor ve ben bir kez daha anlıyorum kimseye güvenmemem gerektiğini.

Bir söz vardır: kalbi kırılan her kızın, saçları biraz kısadır diye. Ben şimdi elimde makas yine aynanın önündeydim. Varlığından bir türlü emin olamadığım kalbim büyük bir hayal kırıklığı ile parçalara ayrılmıştı ve ben her zamanki "Güçlü Gazel" imajını devam ettirmek zorundaydım. Elimdeki makası biraz daha sıkı kavrayıp zaten kısa olan saçlarımı biraz daha kısalttım. Aynada saçlarımın aksine sadece gözlerime bakıyordum. Yüzümü buruşturdum. Canım acıyordu sanki. Canım çok acıyordu sanki.

Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Nereye, kime gitmem gerektiğini bilmiyorum. Sırtımı yaslayacağım kimse kalmamıştı. Ne bir ailem vardı ne de başka bir şeyim. Kaldırımda yürümeye devam ediyordum. Yanımdan geçen insanlar bana tuhaf tuhaf baksa da bunu görmezden geldim. Onların ne düşündüğü umrumda bile değildi. Canım yanıyordu ve bunu bu sefer saklamak istemiyordum. Her defasında olduğu gibi içime atıp varlığından şüphe duyduğum kalbime gömmek istemiyordum.

Sahile gelmiştim ama herhangi bir yere oturmadan yürümeye devam etmiştim. Hayatım boyunca bir kere bile gitmediğim fakat yolunu ezbere bildiğim yolda ilerlemeye devam ettim. Kafamı yere doğru eğip üzerine bastığım kaldırım taşlarına bakmaya başladım. Yağan yağmur saçlarımı iyice ıslatırken şu anda ıslak köpekten hiçbir farkım olmadığını da biliyordum.

Durdum.

Kafamı kaldırıp geldiğim yere baktım. Anne ve babamın gömülü olduğu mezarlığa gelmiştim. Demir kapı kapalı ve asma kilit asılmıştı. Bunun nedenini merak etsem de görmezden geldim. Kapıyı geçip duvarın önüne geldim. Fazla yüksek olmayan duvara ellerimi koyup kendimi yukarıya çektim. Kendimi yukarıya çektiğim gibi bir dizimi duvarın üzerine koyduğum gibi duvarın diğer tarafına atladım. Ayaklarımın toprak zemine basması ile etrafa bakındım. Kimse yoktu. Sadece ölüler ve ben. Çamurlaşmış olan toprakta ilerlemeye devam ettim. Yağan yağmur ile daha da çamurlaşan toprak botlarımı tamamen çamur yapmıştı. Tam bir adım daha atacakken telefonumun sesi buna engel oldu. Normalde koşullar gereği hiçbir zaman telefonumun sesini açık bırakmazdım ama ben uyurken muhtemelen biri karıştırmış ve sesini açmıştı. Umursamadan gideceğim yolda devam ettim.

Işte ordaydı. Etrafı, pahalı olduğu her hâlinden belli olan siyah mermerler ile çevirili toprak yığını. Üzerindeki çiçekler yağmur ve rüzgarın etkisiyle bir bir oyana bir buyana sallanıyordu. Yan yana yatırılmış iki beden, iki mezar. Annem ve babam. Iki mezar arasındaki o küçük boşluğa geçerek yere oturdum.

"Özür dilerim."

Sesim fısıltıdan farksız çıksa da umursamadım. Gözlerimin dolduğunu hissederken konuşmaya devam ettim.

SOĞUK SEMT   Where stories live. Discover now