3/Bu bir yağmur mu?

6.5K 434 61
                                    

Yağmur yağdığında şemsiye açmanın günah sayıldığı bir din arıyorum kendime.

Burak Aksak

***

Asansörden indikten sonra kararlı adımlarla ofisine doğru yürürken, gördüğü manzarayı anlamlandırmaya çalışarak duraksadı Kartal. Onu takip eden Tilbe, adamın adımlarının sekteye uğradığını fark ederek başını çevirip göz göze gelmelerini sağladıktan sonra kaşlarını merakla havalandırdı. Kartal’ın neden koridorun ortasında dikildiğine anlam verememişti. Adam, ofisinin önündeki ıslak genç kadının Nilüfer olduğunu tahmin ederek yürümeye devam etti. Kızın, nasıl olup da böyle ıslanabildiğini anlayamamıştı. Sonunda ofisinin önüne ulaştığında ellerini pantolonunun ceplerine yerleştirerek olduğu yerde yaylandı. Kız, geldiğini fark etmemişti. Ayakkabısının tekini çıkarmış, içindeki kumları temizlemeye çalışıyordu. Yüzünün etrafına dökülen ıslak saçları ve yakamoz düşmüş gibi aydınlık görünen teniyle yağmurda ıslanmış, sahipsiz, küçük bir sokak serçesine benziyordu.

Yüzünde parlak bir mücevher gibi duran yeşil gözleri, havalanarak Kartal’la karşılaştığında şaşkınca açıldı. Tek ayağının çıplak olmasını unutarak elindeki ayakkabıyla oturduğu yerden kalktı. Kanı çekilmiş dudakları ne diyeceğini bilemeden kararsızca kıpırdanırken hafifçe titrediğini hissederek yutkundu. “B-Ben...”

Adam emin olmak istercesine "Nilüfer?" diye sorduğunda sessizce başını salladı. "Kartal," diyerek elini uzattığında tek elinde ayakkabı olan kızın telaşla toparlanmaya çıktığını fark ederek kendini dahi şaşırtacak kadar sakin bir sesle elini salladıktan sonra "Ayakkabını giy,” diye mırıldandı. “Acele etme.”

Nilüfer’in ise tek yapabildiği başını hafifçe sallayarak bakışlarını kaçırmak olmuştu. Islak saçları rahatsız hissetmesine neden olsa da yağmurda yıkandıkça daha da saydam görünen zarif parmaklarını, saçlarını alnından çekmek yerine ayakkabısını giymek için kullandı. Nazenin Tunaboylu arayıp onun için bir görüşme ayarladığını söylediğinden beri, adamla ilk karşılaşmalarının nasıl olacağını düşünüp durmuştu. Ama aklına gelen hiçbir düşünce, şu an içinde bulunduğu durumun gerçekliğine yaklaşamamıştı. Kartal Tunaboylu ile bu şekilde karşılaşmayı hayal ettiği söylenemezdi. Yaşadığı hayal kırıklığı kaşlarının çatılıp yüzünün düşmesine neden olsa da durumu biraz olsun normalleştireceğini düşünerek gülümsemeye çalıştı. “Özür dilerim.”

Kartal, kızın ipince duran teninin solgun rengi nedeniyle içinin ürperdiğini hissederek Tilbe’ye kaçamak bir bakış attı. Onun kıza bakarken göz bebeklerine oturan şefkati fark ettiğinde, biraz olsun gevşeyen duruşuyla ofisinin kapısını araladı. “İçeri gel,” diyerek kızı çağırdığı sırada geçmesi için de bir adım geri çekildi. Nilüfer’in, ofisin içine yönelen çekingen adımlarını takip ederek bakışlarını üzerinde gezdirdi. Koltuğun ucuna ilişen kızın, omuzlarını kendine çekerek küçücük kalmasını sağladığı gövdesinden, üşüdüğü anlaşılıyordu. Kucağında birleştirdiği ellerinin rengi çekilmiş gibiydi. Ofisin ortasında dikilmeye devam ederken saçlarını karıştırarak sıkıntıyla iç çekti genç adam. Hemen ardından “Birazdan geliyorum,” diyerek arkasını döndü. Araladığı kapıdan başını uzatarak Tilbe’ye seslendi. “Tilbe!” Kadın, dinlediğini belli etmek istercesine kaşlarını havalandırırken “İçecek sıcak bir şeyler getirir misin?” diye devam etti. “Bir de kalın bir şal ya da ona benzer bir şeyler.” Başını çevirerek Nilüfer’e hızlı bir bakış attıktan sonra yeniden Tilbe’ye döndü. İsteğinin saçmalığı değilse bile içinde bulundukları şartlar nedeniyle imkansızlığını göz ardı ederek “Belki bir de saç kurutma makinesi?” diye mırıldandı.

SevdakederHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin