14/Sen çoktan düşmüşsün. (1. Kısım)

5.4K 358 24
                                    

Aklımdan çıkmıyorsun dedim.
Başka türlüsünü yorgunum anlatmaya.

Cahit Zarifoğlu

***

Bakışlarını bir an için telefonun ekranından kaldırarak yanı başındaki sandalyelerden birine oturan Oktay'a gülümsedi, Nilüfer. İş çıkışı, plazanın yakınlarındaki alışveriş merkezine gelmişler, her ne hikmetse onlara katılmak için yanıp tutuşuyormuş gibi davranan Levent'i beklemek için sinema salonunun karşısındaki kafeye oturup beklemeye başlamışlardı. Aslında her şey, Nilüfer'in annesine ulaşamayınca Levent'i aramasıyla başlamıştı. Kısaca hal hatır sorup telefonda birbirleriyle dalaştıkları dakikaların sonunda iş çıkışı sinemaya gideceğini söylediğinde, kardeşinde anlam veremediği bir merak hasıl olmuştu. Önce nereye gideceklerini, hangi filmi izleyeceklerini, seansın saatini, sonra da kiminle gideceğini sormuş, Oktay cevabını aldığında da nefes dahi almadan devam ederek "Ben de gelmek istiyorum," diye atılmıştı. Bugün dersi yoktu. Önce annesinin yanına gidip birlikte sinemaya gideceklerini söyler, sonra da buluşmak için Nilüfer'in yanına gelirdi. Birlikte film izledikten sonra da eve dönerlerdi işte.

Nilüfer ses çıkarmamıştı. Çocuğun bu tavırlarının, geçen akşam Kartal'ı evlerinin bahçesinde bulması nedeniyle olduğunu biliyordu. Önce Kartal, sonra Oktay; Levent, hayatında vakıf olmadığı yeni gelişmelerin yaşandığını tahmin ediyor olmalıydı. Üstelik Kartal'ın da, Levent'in onlara katılmasını memnuniyetle karşılayacağını tahmin edebiliyordu. Böylece hem Levent'in hem de Kartal'ın içi rahat edecek hem de Nilüfer, Oktay'a verdiği sözü tutmuş olacaktı.

Düşünceleri arkasından gelen tanık sesle, hızlı bir biçimde dağıldı. "Çok beklettim mi?"

Gülümseyerek arkasına döndü Nilüfer. Aceleci adımlarla onlara doğru gelen çocuğu ayağa kalkarak karşıladı. Ayağındaki topuklu ayakkabılara rağmen yetişmekte güçlük çektiği gövdesine sarılırken "Hoş geldin," diye cevap verdi. Sesi öyle yumuşak çıkmıştı ki tüm kuşlara ablasının sesinden kanat giydirdiklerini düşündü Levent bir an. Bu düşünce yüzünde incecik bir tebessümün filiz vermesine neden olurken aradaki boy farkını kapatmak için eğilerek Nilüfer'in yanağını öptü. Geri çekildiğinde zarifçe elini kardeşinin koluna yerleştirerek "Levent," diye tanıttı Nilüfer. "Kardeşim. Levent, bu da Oktay. İş arkadaşım." İkisinin ciddiyetle tokalaşmalarını izlerken neşeli bir sesle ekledi. "Film de birazdan başlar. Haydi girelim."

İki saatin sonunda sinema salonundan çıktıklarında saate bakarak "Bir şeyler yiyelim mi?" diye sordu Oktay.

"Yok." Ne düşündüğünü anlamak için bakışlarını Levent'e çevirirken onun da onayladığını fark ederek devam etti. "Eve gidelim biz. Annem bekler."

"Peki, yarın görüşürüz o zaman."

"Görüşürüz."

Sonunda eve gitmek için otobüse bindiklerinde yüzünde huzurlu bir gülümsemeyle başını Levent'in omzuna yasladı Nilüfer. Bunu yapmayı, Levent'in geniş kanatlarının altına saklanmayı seviyordu. Kendini öyle güvende hissediyordu ki hiçbir kötülüğün gelip onu bulamayacağına neredeyse emindi. Evet, Nilüfer Levent'e harika bir şekilde ablalık yapıyordu ancak genç adam da bilhassa babaları vefat ettiğinden beri kıza daha babacan davranıyordu. Bu düşüncelerle dolan gözleri, yüzünde beliren gülüşe engel olamazken başını çevirip Levent'i omzundan öptü. "Sırık patronun yoktu bugün?" derken aralarındaki yoğun havayı dağıtmayı umut ediyordu Levent. Kıza yandan, can yakıcı bir bakış atarken gülümsedi. "Sana söyleyeceği, sabahı bekleyemeyecek kadar önemli, başka bir şey daha yok muymuş?"

SevdakederHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin