6/Sırık

6.1K 394 39
                                    

Onun bakışları için şarkı söylenmesi gerekiyordu.
Parmak uçlarına şiirler kondurmak gerekiyordu.
Onun için kimseler yokken ağlamak gerekiyordu.

Tarık Tufan

***

Levent'le arasındaki mesafenin giderek açıldığını fark ettiğinde kampüsün Arnavut kaldırımlı, taş yolunda aheste bir adım attı. İşte Kartal, evde Levent; bütün ömrü birilerini kovalayarak geçecekti anlaşılan. Yanından, yöresinden geçen insanları izleyerek bakışlarını üniversitenin göz alabildiğine uzayan kampüsünde gezdirdi. Bu kadar insanın basketbol takımlarının şampiyonluğunu kutlamak için bir araya geldiğine inanamıyordu. Eğer Levent takımın kaptanı olmasaydı, kimse onu beş gününü çalışarak geçirdiği bir hafta sonunda dışarı çıkmaya ikna edemezdi. Kızın, önündeki iki gün için tek planı televizyonun karşısındaki pineklemekten ibaretti aslında. Ancak örnek bir abla olduğu için sevgili, küçük kardeşini şampiyonluk kutlamasına yalnız göndermeye içi elvermemişti.

Genç adamın, o uyurken saçlarını sıfıra vuracağı, mora boyayacağı ya da buna benzer tehditlerinin, durumla kesinlikle ilgisi yoktu.

"Nilüfer!"

Sonunda yokluğunu fark eden Levent'in aralarındaki mesafeye aldırmadan yüzünü dönerek seslenmesine karşılık, havaya kaldırdığı elini hızlıca salladı. Koşar adım aradaki mesafeyi kapattığında ısınmaya başlayan havalar nedeniyle saçlarını havalandırarak omzunun bir tarafında topladı. Sırf anı doldurmak istercesine "Geldim, geldim," diye seslendiği sırada ayaklarının yerden kesildiğini hissederek daha ziyade çığlığı andıran bir sesle devam etti. "Levent!" Genç adamın, onu sırtına atıp ağırlığından hiç etkilenmeden yürümeye devam etmesi üzerine etrafına kaçamak bir bakış atarak "İndir beni," diye seslendi. "Levent, herkes bize bakıyor."

"Çığlık atmayı kessen bakmayacaklar."

Sesinin kulak tırmalayacak kadar tiz çıktığını fark ederek sessiz bir nefes aldı. Sırtında olduğunu unutmuş gibi paldır küldür yürümeye devam eden kardeşine gözlerini devirirken düşmekten korkarak Levent'in omuzlarına tutundu. Yüzünü kulağına yaklaştırırken yalnızca onun duyabileceği bir sesle cevap verdi. "Ayaklarım ansızın yerden kesilirken nasıl bir tepki vermemi bekliyordun acaba?"

Levent yüzünde beliren muzip gülümsemeyle yeşile dönük ela gözleriyle Nilüfer'e hızlı bir bakış gönderdi. "Boynuma sarılmanı."

Geçip giden dakikaların sonunda, kardeşinin geniş sırtında seyahat etmenin pek de kötü bir fikir olmadığına kanaat getirerek gülümsedi genç kadın. Tadını çıkarmaya karar vererek kollarını iki yana açarken Levent'in hızlanan adımlarına karşılık "Çok beklersin," diye söylendi.

"Uçmaya hazır mısın?"

"Dikkat et!"

Ardından Nilüfer'in neşeli kahkahaları eşliğinde konser alanına giden mesafeyi kat ederek soluk soluğa kızı yere indirdi Levent. Ayakları yerle buluştuğunda kardeşinin omzuna yalandan bir yumruk atarak kaşlarını çattı Nilüfer. Eğlendiği ışıl ışıl parlayan gözlerinden belli oluyordu. "Ablaya böyle mi muamele edilir?"

Umursamazca omuz silkerek gülümsedi Levent. Tek elini Nilüfer'in ince beline yerleştirirken kendi ekseni etrafında dönmeye başlamadan önce "Böyle mi muamele edilir?" diye sordu.

Nilüfer, kardeşinin kollarının arasında kahkahalarla dönerken etrafında savrulan saçlarının, yüzüne vuran ılık rüzgarın, bahar çiçeklerinin tatlı rayihasının tadını çıkararak gözlerini kapattı. İşteki ilk haftasının pek de parlak geçtiği söylenemezdi. Kartal aynı anda hem o kadar kibar hem de o kadar mesafeli davranıyordu ki adamın, varlığından rahatsız olduğunu düşünmeye başlamıştı. Nilüfer'i idare ediyor, şirkette geçireceği sayılı günü de rahat geçirmesi için uğraşıyor gibiydi. Zaten hafta boyuna gittiği hiçbir yere, katıldığı hiçbir toplantıya ya da iş yemeğine kızı yanında götürmemişti. Tilbe'nin yerine bakacak geçici bir sekreter de olduğu için Nilüfer'e kalan tek iş, gün boyunca oturup Kartal'ın ofisine açılan pencerenin önündeki pervazın boşluklarını saymak oluyordu.

SevdakederHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin